21 Ekim 2025

Altın, Borsa ve Gözden Kaçan Riskler

Piyasaların Gürültüsünden Sızan 5 Çarpıcı Gerçek: 

Yatırımcılar için son dönem oldukça yorucu. Bir yanda altın her gün yeni rekorlar kırarken, diğer yanda Borsa İstanbul'daki sert dalgalanmalar kafa karıştırıyor. Tüm bunlara bir de ABD-Çin geriliminden gelen ve sürekli değişen küresel haber akışı eklenince, puslu bir havada yön bulmaya çalışmak kaçınılmaz oluyor. Peki, bu gürültünün arasında gerçekten ne oluyor? Piyasaların sesini kısıp, farklı uzmanların analizlerinden damıtılmış, çoğu zaman gözden kaçan en şaşırtıcı ve önemli beş gerçeği sizin için bir araya getirdik.

1. Altın Rallisinin Arkasında Sadece Beklentiler Değil, Somut Nedenler ve Tek Bir İsim Var

Altının durdurulamaz gibi görünen yükselişinin arkasında, komplo teorileri değil, üç temel ve somut dinamik yatıyor:

1. FED Faiz İndirimleri: ABD Merkez Bankası (FED), faiz indirim döngüsüne başladı ve piyasa bu indirimlerin devam edeceğini fiyatlıyor. Bu, faiz getirisi olmayan altın için en önemli destekleyici faktörlerden biri.

2. Merkez Bankalarının Alımları: Başta Çin olmak üzere, dünyadaki merkez bankaları döviz rezervlerini azaltıp sürekli olarak altın biriktirmeye devam ediyor. Bu stratejik alımlar, altına olan kurumsal talebi canlı tutuyor.

3. Jeopolitik Gerilimler: ABD ile Çin arasında yeniden alevlenen ticaret savaşı endişeleri, yatırımcıları "güvenli liman" olarak gördükleri altına yönlendiriyor.

Bu temel dinamiklere ek olarak, teknik tablo da önemli bir birikime işaret ediyor. Analist Selçuk Geçer'in belirttiği gibi, "altın kendisine bir taban oluşturuyor" ve 4200-4500 dolar dar bandında bir süre gidip gelerek bir sonraki büyük hamlesi için güç topluyor.

Ancak bu yapısal nedenlerin ötesinde, piyasanın kısa vadedeki kaderi tek bir ismin iki dudağının arasına sıkışmış durumda: Donald Trump. Trump'ın bir hafta Çin'e "%100 gümrük vergisi" tehdidi savurup, bir sonraki hafta bunun "sürdürülebilir olmadığını" söylemesi, piyasada 140 dolarlık ani düşüş ve çıkışlara neden olabiliyor. Altının bir sonraki büyük hamlesi, bu ay sonunda Trump ve Çin Devlet Başkanı arasında Güney Kore'nin başkentinde yapılacak kritik görüşmenin sonucuna bağlı olacak. Anlaşma olursa bir kâr satışı, anlaşmazlık devam ederse yeni rekorlar görmemiz muhtemel.


2. Gümüşteki Ani Fırlayışın Sebebi Spekülasyon Değil, Fiziksel Kıtlıktı

Geçtiğimiz haftalarda gümüş, altından bile daha hızlı yükselerek ons başına 54,5 dolarlık tarihi zirvesini gördü. Bu ani ve sert yükselişin arkasında ise spekülatif bir köpükten çok daha somut ve şaşırtıcı bir neden vardı: Fiziksel kıtlık.

Hikayenin merkezi, dünyanın en büyük kıymetli metal piyasalarından biri olan Londra. Hindistan ve yatırım fonlarından (ETF) gelen yoğun talep karşısında, Londra piyasası alıcılara teslim edecek yeterli fiziki gümüş bulamadı. Bu arz sıkıntısı, fiyatların bir anda fırlamasına neden oldu.

Peki sorun nasıl çözüldü? Bu arz açığı, kelimenin tam anlamıyla "uçaklar dolusu gümüş taşınarak" kapatıldı. Reuters'in aktardığına göre, "birkaç haftada 1000 tondan fazla gümüş Londra'ya... giriş yaptı" ve bu devasa transferle sorun çözüldü. Arz problemi ortadan kalkınca, gümüş fiyatlarındaki aşırı oynaklık dengelendi ve fiyatlar 52 dolar seviyelerine geri çekildi. Bu olay, piyasalarda fiyat hareketlerinin her zaman görünenden daha derin ve yapısal nedenleri olabileceğini gösteren mükemmel bir örnek teşkil ediyor.


3. Borsa İstanbul 'İyi Haber' Değil, 'Daha Kötüsü Olmaz' Beklentisini Satın Alıyor

Borsa İstanbul'da son günlerde görülen yükseliş, çoğu zaman sanıldığı gibi somut ve pozitif bir haber akışından kaynaklanmıyor. Aksine, piyasanın karşı-sezgisel bir mantığı işliyor: Belirsizlik dönemlerinde "daha kötü bir senaryonun yaşanmayacağı" beklentisi satın alınıyor.

Örneğin, geçtiğimiz hafta Perşembe günkü Merkez Bankası faiz kararı ve Cuma günkü CHP kurultay davası gibi iki kritik dönemeç öncesinde yatırımcılar, bu olaylardan piyasayı sarsacak olumsuz bir sonuç çıkmayacağına oynayarak pozisyon aldılar. Bu, piyasa psikolojisinin temel bir dinamiğidir: Önemli olaylar öncesinde beklenti satın alınır ve olay gerçekleştikten sonra, sonuç ne olursa olsun, genellikle "beklentinin satıldığı" bir kâr realizasyonu görülür. Bu durum, mevcut yükselişin neden sağlam temellere dayanmadığına ve kırılgan olabileceğine de işaret ediyor.

Bu beklenti alımları yaşanırken, Emre Şirin'in altını çizdiği daha karanlık bir tablo işliyordu: Küçük yatırımcıyı silkeleyerek "cebindeki son kuruşun alınmaya çalışıldığı" bir süreç. Şirin'e göre bu düşüşler, büyük oyuncular için bir toplama fırsatıydı:


"...özellikle benim de çok sert bir şekilde borsada soygun var diyerek küçük yatırımcının yıpratıldığı cebindeki kalan son kuruşun alınmaya çalışıldığı bu tabloda birileri mutlaka topladı..."


4. Asıl Büyük Risk Hisse Senedi Değil, Ani Bir Kur Şoku Olabilir

Yatırımcılar günlük borsa veya altın hareketlerine odaklanırken, uzmanlar çok daha büyük ve sistemik bir riske dikkat çekiyor: Potansiyel bir kur şoku.

Türkiye'nin bir yıl içinde ödemesi gereken kısa vadeli dış borcu 226,5 milyar dolarlık rekor bir seviyede bulunuyor. Merkez Bankası'nın bu borcu doğrudan karşılayabilecek net rezervleri ise bu rakamın oldukça altında. Bu tablo, matematiksel olarak basit bir gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye'nin mevcut rezervleri, kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamaya yetmiyor. Bu durum, uzmanların "her an tetiklenebilecek bir kur şoku" olarak adlandırdığı sistemik bir riski masada tutuyor.

İşte bu temel risk nedeniyle birçok uzman, portföylerde dövize endeksli varlıkların ağırlığının artırılmasını öneriyor. Altın, gümüş, Amerikan borsaları ve kripto paralar gibi varlıklar, TL bazlı risklerden korunmak için birer kalkan görevi görüyor. Bu varlıkların değeri hem kendi küresel dinamiklerinden hem de olası bir kur artışından besleniyor.


Analist Selçuk Geçer'in bu konudaki uyarısı oldukça çarpıcı:

"bir sabah uyandığınızda doların 100 liranın üzerinde olduğunu görebilirsiniz niye bu riski alasınız ki"


5. En Büyük Düşmanınız Piyasa Değil, Kendi Sabırsızlığınız

Farklı görüşlere sahip olsalar da tüm uzmanların ortaklaştığı belki de en önemli konu yatırımcı psikolojisi ve doğru stratejinin önemidir. Piyasalardaki dalga boylarının giderek arttığı bu dönemde, özellikle kaldıraçlı ve kısa vadeli "al-sat" işlemleri, küçük yatırımcının birikimlerinin erimesine ("pul olmasına") neden olan en büyük tuzak olarak öne çıkıyor.

Peki doğru strateji ne? Cevap, uzmanların analizlerinde ortaklaşıyor: "Orta ve uzun vadeli konjonktürel işlemler yapmak." Yani, anlık fiyat hareketlerine kapılmak yerine; bir varlığın neden yükseldiğini veya düştüğünü anlamak, küresel gelişmeleri takip etmek ve en az 1 yıllık bir vizyonla yatırım yapmak. Bu felsefenin en somut mottosu ise Emre Şirin'in borsadaki son sert düşüşler sırasındaki çağrısında gizli:

"satma topla sabret".


Yani, büyük resme odaklanıp sabırla biriktirmek, düşüşleri panik satışları yerine kademeli alım fırsatı olarak görmek ve psikolojiyi sağlam tutmak, piyasanın tuzaklarına düşmeden kazanca ulaşmanın en güvenilir yolu olarak gösteriliyor.


Sonuç

Ele aldığımız bu beş nokta, piyasalardaki günlük gürültünün ve fiyat dalgalanmalarının ardında çok daha büyük ve yapısal dinamiklerin işlediğini açıkça gösteriyor. Altındaki ralliden borsanın psikolojisine, gümüşteki fiziki kıtlıktan Türkiye'nin kur riskine kadar her başlık, kısa vadeli panik veya coşku yerine, büyük resmi gören sabırlı bir stratejinin ne kadar hayati olduğunu kanıtlıyor.