Altın Düşerken Borsalar Yükselecek mi? 7 Uzman Yorumcudan Çarpıcı Öngörüler
Giriş: Belirsizlik Sisindeki Yatırımcı
Yatırımcılar için pusulanın şaştığı, yönlerin birbirine karıştığı bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda ABD-Çin arasında olası bir ticari ateşkes haberiyle gelen geçici bir bahar havası, diğer yanda ufuktan hiç ayrılmayan jeopolitik risk gölgeleri. Bir yanda Fed'den beklenen faiz indirimlerinin yarattığı iyimserlik, diğer yanda bu beklentiye rağmen güvenli liman altının beklenmedik düşüşü. Piyasaları saran bu çelişkili sinyal seli, en deneyimli yatırımcıyı dahi bir sonraki hamlesi konusunda tereddütte bırakıyor. Bu makale, Türkiye'nin önde gelen finans yorumcularının farklı bakış açılarını sentezleyerek bu belirsizlik sisini dağıtmayı ve yatırımcılara mevcut manzarayı anlamlandırmaları için analitik bir yol haritası sunmayı amaçlıyor.
1. Altın: Düzeltme Fırsatı mı, Düşüşün Başlangıcı mı?
Uzmanlar arasındaki en büyük fikir ayrılığı, hiç şüphesiz altın cephesinde yaşanıyor. Mevcut fiyat hareketini geçici bir geri çekilme ve alım fırsatı olarak görenlerle, daha derin bir düşüşün başlangıcı olabileceği konusunda uyaranlar keskin bir şekilde ayrışıyor. Buradaki asıl çatışma, kısa vadeli piyasa gürültüsü ile uzun vadeli yapısal gerçekler arasında düğümleniyor.
Bir grup uzman, mevcut altın fiyatlarını uzun vadeli birikim için bir zemin hazırlığı olarak görüyor. Örneğin Selçuk Geçer, 4.000 dolar seviyesini bir "denge arayışı" ve bir sonraki yükseliş için taban oluşturma çabası olarak nitelendiriyor. Artunç Kocabalkan da altının 4.000 dolar altına inmesini beklemediğini belirterek, kıymetli metalin seküler yükselişini destekleyen temel nedenlerin gücünü koruduğunu savunuyor. Bu görüşü, Fed faiz indirimleri, merkez bankalarının alımları ve jeopolitik risklerin altını eninde sonunda yeniden yukarı taşıyacağını öngören Barış Soydan da destekliyor. Bu sabırlı duruşun belki de en net özetini, altını "uyuyan altın" olarak tanımlayan ve mevcut dönemi paniğe kapılmadan, kademeli bir alım fırsatı olarak gören Cihat E. Çiçek yapıyor.
Bu iyimserliğin karşısında ise temkinli olunması gerektiğini düşünen ve düşüşün derinleşebileceği uyarısında bulunan bir grup yer alıyor. Tunç Şatıroğlu, daha önce satış tavsiyesinde bulunduğunu hatırlatarak, olası bir ABD-Çin anlaşmasının altın üzerinde daha fazla satış baskısı yaratabileceğini ve hedefin 3.723 dolara kadar inebileceğini öngörüyor. Emre Şirin de benzer şekilde, değerli metallerin sert yükselişlerin ardından yıl sonuna kadar sürebilecek doğal bir düzeltme ve dinlenme sürecine girdiğini düşünüyor. İslam Memiş ise mevcut hareketleri geniş bir alım-satım bandı içinde değerlendiriyor. Ona göre 3.800 dolar seviyesi, düşüşün alım için ikna edici bir derinliğe ulaştığını gösterecek kritik bir taban noktası ve bu seviyeyi görmeden harekete geçmek için erken olabilir.
Bu iki zıt kutup, piyasanın temel ikilemini gözler önüne seriyor: ABD-Çin ateşkesi gibi anlık haberler kısa vadede altın üzerinde baskı yaratırken; merkez bankası politikaları, küresel istikrarsızlık ve devasa borçluluk gibi yapısal sorunlar uzun vadeli yükseliş argümanını desteklemeye devam ediyor. Bu noktada Cihat E. Çiçek'in tespiti, altta yatan ana motivasyonu anlamak için bir anahtar sunuyor. Çiçek'e göre mevcut varlık alımlarının arkasındaki temel itici güç, kâr etme arzusundan çok daha derin bir endişeden kaynaklanıyor: Değer kaybeden kağıt paradan bir kaçış arayışı.
"Herkes varlıklara koşuyor kar edeceği için koşmuyor; kaçacak yer arıyor, kağıt paradan nereye kaçabiliriz diye."
2. Gümüş: Sanayinin Gözdesi mi, Altının Gölgesinde mi?
Genellikle altınla birlikte hareket etse de bazı uzmanlar gümüş için benzersiz ve güçlü bir temel hikayeye dikkat çekiyor. Barış Soydan, bu konuda oldukça iyimser bir tablo çiziyor. 2020'den bu yana endüstriyel gümüş talebinin arzı aştığını belirten Soydan, bu temel arz-talep dengesizliğinin gelecekteki fiyat artışı için son derece sağlam bir zemin oluşturduğunu savunuyor.
Ancak gümüşün hikayesi iki farklı mercekten okunabilir. Soydan'ın sanayi odaklı iyimserliğinin karşısında, Tunç Şatıroğlu gibi daha temkinli yorumcular, gümüşteki görünümün "iyi olmadığını" ve altının zayıf seyrinden kurtulamayarak daha aşağı seviyeleri görebileceğini ima ediyor. Gümüşün gelecekteki yolu, yatırımcıların onu sanayinin vazgeçilmez bir metali olarak mı göreceğine, yoksa sadece "altının küçük kardeşi" olarak mı muamele etmeye devam edeceğine bağlı olabilir.
3. Amerikan Borsaları: Rallinin Devamı mı, Büyük Çöküşün Habercisi mi?
ABD borsaları, uzmanlar arasında en keskin ayrışmaların yaşandığı bir diğer alan. Bir yanda yükseliş momentumuna ve piyasanın sağlığına inananlar, diğer yanda tarihin en büyük çöküşlerinden birinin yaklaştığına dair ciddi uyarılarda bulunan aykırı sesler var.
Piyasadaki yükseliş beklentisi oldukça güçlü. Tunç Şatıroğlu, S&P 500 için 7.400 hedefini vererek bu iyimserliğin bayraktarlığını yapıyor ve ralliyi "tabana yayılan, sağlıklı bir yükseliş" olarak nitelendiriyor. Hatta Nasdaq ETF'leri için net bir şekilde "Alın" tavsiyesinde bulunmaktan çekinmiyor. Artunç Kocabalkan ve Barış Soydan da Fed beklentileri ile yumuşayan ticaret gerilimlerinin yarattığı pozitif havanın borsaları desteklemeye devam ettiğine işaret ediyor.
Bu coşkunun tam karşısında ise piyasa tarihine geçebilecek nitelikte, güçlü ve aykırı bir uyarı yer alıyor. Cihat E. Çiçek, büyük bir borsa çöküşünün kaçınılmaz olduğuna inanıyor. Bu iddiasını desteklemek için en çarpıcı kanıtı olarak ise yatırım dehası Warren Buffett'ı gösteriyor. Buffett'ın şirketi Berkshire Hathaway'in, mevcut fiyatlardan hisse senedi almak yerine kenarda 344 milyar dolar nakit benzeri varlıkta beklemesini, en ünlü hisse senedi yatırımcısının bile piyasada büyük bir düşüş beklediğinin en bariz işareti olarak yorumluyor.
Bu noktada dikkat çeken ise, Çiçek'in bu durumu altın analizindeki temel teziyle birleştirmesi. Ona göre mevcut ralli, ekonomik güçten değil, yatırımcıların değerini yitiren kağıt paradan çaresizce ve ne bulursa ona sığındığı bir "kaçış"tan kaynaklanıyor. Bu perspektif, hem altının uzun vadeli değerini hem de borsalardaki irrasyonel görünen yükselişi aynı çatı altında açıklıyor.
4. Borsa İstanbul: Siyasi Belirsizliklerin Gölgesinde Fırsat Var mı?
4.1. Siyaset Baskısı ve Yabancı Yatırımcı Endişesi
Yorumcuların bir kısmı, siyasi iklimin yarattığı belirsizlikler nedeniyle temkinli bir duruş sergiliyor. Tunç Şatıroğlu ve Barış Soydan, "İmamoğlu davası" ve "kayyum söylentileri" gibi spesifik siyasi haberlerin yabancı yatırımcıyı caydırdığını ve piyasa üzerinde kronik bir satış baskısı yarattığını belirtiyor. Artunç Kocabalkan ise böyle belirsiz bir ortamda yatırımcıları tüyoların peşinden koşmamaları konusunda net bir dille uyarıyor:
"Bedava peynir ancak fare kapanında olur."
4.2. Gürültüyü Aşıp Yükselişe Odaklanmak
Diğer yandan, mevcut siyasi dalgalanmayı geçici gören ve yükselişe odaklanan bir grup da bulunuyor. Emre Şirin ve İslam Memiş gibi yorumcular, bu oynaklığı küçük yatırımcıyı silkelemek için tasarlanmış geçici bir "gürültü" olarak değerlendiriyor. Kasım ayı için pozitif beklentilerini koruyan bu yorumcular, yaşanan düşüşlerin alım fırsatı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve piyasanın siyasi haberlerin etkisini "normalleştirmeye" başladığını düşünüyor.
Sonuç: Pusulayı Doğru Ayarlamak
Piyasaların kalbinde derin bir çatışma yatıyor: Değerli metallerde kısa vadeli haber akışlarının yarattığı baskı, kağıt paradan kaçışın tetiklediği uzun vadeli değer arayışıyla çarpışıyor. Okyanusun diğer yakasında, Amerikan borsalarındaki coşkulu ralli, tarihin en büyük yatırımcılarından birinin kenarda beklediği devasa nakitle tezat oluşturarak büyük bir çöküş ikilemini besliyor. Yurt içinde ise Borsa İstanbul, siyasi risklerin gölgesinde bir fırsat mı yoksa bir tuzak mı sunduğu sorusuyla yatırımcıları ikiye bölüyor.
Uzmanlar arasında dahi bu kadar net fikir ayrılıkları varken, doğru kararı vermek her zamankinden daha zor görünüyor. Çelişkili analizlerle dolu bir piyasada yatırımcı, anlık trendi mi takip etmeli, kalabalığın aksine mi pozisyon almalı, yoksa en ihtiyatlı strateji, bu yoğun sisin dağılmasını sabırla beklemek mi?



