Piyasa Kulislerinden Sızan 5 Şaşırtıcı Gerçek: Bildiğiniz Her Şeyi Unutun
Gürültünün Ötesindeki Sinyaller
Ekonomik gündem, bir bilgi bombardımanı altında. Bir yanda Merkez Bankası'nın faiz kararları, diğer yanda borsanın anlık dalgalanmaları ve manşetleri süsleyen siyasi gelişmeler... Bu gürültünün içinde net bir sinyal yakalamak, geleceğe dair bir öngörüde bulunmak giderek zorlaşıyor. Ancak bu karmaşanın ardında, piyasanın önde gelen yorumcuları Murat Muratoğlu, Remzi Özdemir, Barış Soydan, Artunç Kocabalkan, Tunç Şatıroğlu, Selçuk Geçer, İslam Memiş ve Emre Şirin gibi isimlerin tartıştığı, çoğu zaman gözden kaçan daha derin gerçekler yatıyor.
Bu uzmanların analizlerinden süzülen ortak bir tema var: Siyasi istikrardan resmi hedeflere, küresel düzenden yerel adalet sistemine kadar her seviyede yaşanan derin bir güven krizi. Bu yazı, bu analizlerden damıtılan en sarsıcı ve birbiriyle bağlantılı 5 çıkarımı ortaya koyarak, görünenin ötesindeki ekonomik manzarayı anlamanıza yardımcı olmayı amaçlıyor.
1. Siyasetin Ekonomiyle Gizli Dansı: "Heybedeki Büyük Turp" Planı
Ekonominin geleceğini sadece faiz oranları ya da enflasyon verileri değil, aynı zamanda Ankara kulislerinde fısıldanan gizli siyasi stratejiler de şekillendiriyor. Gazeteci Remzi Özdemir'in ortaya attığı "heybedeki büyük turp" metaforu, ekonomik kararların aslında siyasi bir senaryonun piyonu olduğunu gözler önüne seriyor. Bu metafor, olası bir cumhurbaşkanı adayı olarak görülen Mansur Yavaş'ı siyaseten oyun dışına itmeyi hedefleyen bir stratejiyi tanımlıyor.
Özdemir’e göre, eğer bu plan başarıyla uygulanırsa, hükümet asgari ücret ve emekli maaşlarına yapacağı yüksek zamlarla geçici bir "bahar havası" yaratıp ülkeyi ani bir erken seçime götürebilir. Bu senaryo, piyasalardaki siyasi istikrara olan inancı temelden sarsıyor. Tunç Şatıroğlu’nun da "Büyük Turplar belirsizliği" olarak adlandırdığı bu durum, piyasaların üzerinde adeta bir "Demokles’in kılıcı" gibi sallanıyor.
2. Enflasyonla Mücadele Bitti mi? "Malavi Modeli"ne Hoş Geldiniz
Ankara’daki bu siyasi satranç, ekonomik öngörülebilirliği yok ederken, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelesine olan inanç da temelden sarsılmış durumda. Tunç Şatıroğlu, Merkez Bankası’nın son faiz indirimiyle birlikte 2026 yılı için belirlenen %16’lık enflasyon hedefinden fiilen vazgeçildiğini “bitti yani o iş” sözleriyle özetliyor.
Türkiye artık tek haneli enflasyon hedeflerinden değil, %28 civarındaki "Malavi modeli" seviyelerinden söz ediyor olabilir. Barış Soydan’a göre bu güven kaybı, Türk Lirası’nın reel getirisini negatife düşürerek vatandaşları hızla dövize yöneltiyor. Sadece bir haftada yapılan 2,2 milyar dolarlık döviz alımı, dolarizasyonun nasıl körüklendiğini açıkça gösteriyor.
3. Altın Düşüşünün Perde Arkası: "Keriz Silkeleme" mi, Hegemonya Savaşı mı?
Altın fiyatlarında yaşanan son sert düşüş, basit bir kâr satışı olarak açıklanamayacak kadar karmaşık dinamikler barındırıyor. Murat Muratoğlu ve Remzi Özdemir gibi isimler bu durumu “keriz silkeleme” operasyonu olarak tanımlıyor. Küçük yatırımcı panikle oyundan düşürülürken, büyük oyuncular yeniden pozisyon alıyor olabilir.
Artunç Kocabalkan ise olayı daha küresel bir düzleme taşıyor: BRICS ülkeleri, dolara olan güvenlerini yitirerek yeni bir "değer sistemi" yaratma çabasında. “Biz çok büyük ticaret yapıyoruz, senin basmış olduğun kağıt parçası paçavra. Biz buna güvenmeyiz.” sözleri, altının bu yeni dönemdeki stratejik konumunu özetliyor.
İslam Memiş ise küçük yatırımcıyı uyarıyor: “Bu bir manipülasyon süreci, altın düşmez algısı bilinçli oluşturuldu.” diyor. Yani yeni bir sert satış dalgası kapıda olabilir.
4. Neden Sürekli Fakirleşiyoruz? "Çalıştıkça Yoksullaşan Toplum" Gerçeği
Emre Şirin’in tanımıyla Türkiye, “çalıştıkça yoksullaşan bir toplum”a dönüşmüş durumda. Ücretli kesim ürettikçe değer yaratıyor, ancak bu değer sistematik biçimde küçük bir azınlığın cebine akıyor. Bu servet transferi mekanizması, faiz oranlarının ötesinde, hukukun üstünlüğü ve adalet gibi yapısal sorunların bir sonucu.
TEPAV raporuna göre gelir adaletsizliği artık ekonomik değil, sosyal bir kırılma noktasına ulaşmış durumda. Adalet ve şeffaflık yeniden tesis edilmeden kalıcı refah artışı mümkün değil.
5. Ufuktaki Kaçınılmaz Son: Büyük "Kur Şoku" Beklentisi
Selçuk Geçer’e göre Türkiye, büyük bir “kur şoku”na doğru emin adımlarla ilerliyor. İç talep çökmüş durumda; ihracat ise rekabetçi olabilmek için “değersiz TL”ye ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle kur şoku artık sadece bir risk değil, bazı kesimler için beklenen bir kurtuluş senaryosu haline gelmiş durumda.
Geçer, bu dinamiklerin sonucunda dolar/TL kurunun 80, hatta 120 TL’ye yükselebileceğini, gram altının ise 12.000–15.000 TL bandına ulaşabileceğini öngörüyor.
Sonuç: Fırtınada Rota Çizmek
Ankara’da bir siyasi manevra olarak başlayan “büyük turp” planı, Şatıroğlu’nun işaret ettiği gibi piyasa güvenini sarsan belirsizliği yaratıyor. Bu yerel kırılganlık, Kocabalkan’ın anlattığı küresel “hegemonya savaşı”nda ve Şirin’in analiz ettiği “servet transferi düzeninde” yankılanıyor. Nihai sonuç ise Geçer’in tasvir ettiği “kur şoku” senaryosu.
Ortak tema, her seviyede kendini gösteren derin bir güven krizidir. Sıradan vatandaş için asıl soru şu: Bu fırtınada nasıl rota çizilir? Belki de çözüm, hızlı cevaplar aramak yerine, bu karmaşık dinamikleri anlamaya çalışmakla başlıyordur.



