16 Ekim 2025

Küresel Panik ve Türkiye Gerçeği

Altın Neden Bu Kadar Yükseldi? Küresel Panik, Altın Hücumu ve Türkiye Gerçeği

Küresel sahnede altına hücum başladı. Dünya genelinde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, savaşlar, ticaret krizleri ve bankacılık sistemine duyulan güvensizlik, insanları yeniden madenlere yöneltti. Bir yandan Wall Street’te panik havası eserken, diğer yandan California’daki Julian kasabasında insanlar ellerinde tavalara altın arıyor. Kimi turist eğlencesi diyor, kimi “büyük dönüşün” başladığına inanıyor.

💰 “Güven Kalmadı, Altına Kaçıyoruz”

Ekonomistler bu dönemi sadece fiyat yükselişi olarak değil, büyük bir güven krizi olarak tanımlıyor. Paraya, bankalara, hatta devlet politikalarına duyulan inanç eriyor. Cihat E. Çiçek, bu tabloyu “Hamam Böceği Teorisi” ile açıklıyor: Bir banka batıyorsa, arkasından birçok banka daha gelir. Yani tek sorun değil, zincirleme bir çöküşün habercisi. Bu panik haliyle insanlar “dokunabildikleri, gerçek” bir şey istiyor. O da altın.

📈 “Altın Treni Kaçtı mı?”

Altın ons fiyatı 4.250 dolara dayanırken, Türkiye’de Kapalıçarşı’da gram altın 6.000 TL’yi geçti. Bu rakamları duyan çoğu kişi aynı soruyu soruyor: “Artık çok mu geç?” Barış Soydan’a göre hâlâ değil. Çünkü küresel sistemde hâlâ güvensizlik yüksek. ABD ile Çin arasında ticaret gerginliği sürüyor. Üstüne Fed’in faiz indirim sinyalleri, altının önünü açıyor. Yani trenin son vagonu hâlâ istasyonda olabilir.

⚙️ “Kâğıt Paraya Güven Bitti”

Analistler son haftalarda şunu söylüyor: Halk artık kâğıt paradan kaçıyor. Amerika, Hong Kong, Çin gibi ülkelerde insanlar kuyumcularda fiziki altın kuyruğuna girmiş durumda. Çünkü herkes aynı şeyi fark etti: “Eğer elinde değilse, senin değildir.” Kağıt altınla, borsada tutulan sanal varlıkla kimse tatmin olmuyor. Bu yüzden Cihat E. Çiçek, özellikle akşam saatlerinde –bankerlerin piyasaya müdahale edemediği anlarda– altın ve gümüş fiyatlarının hızla yükseldiğini anlatıyor.

⚠️ “Düzeltme Gelecek Ama Ne Zaman?”

Elbette hiçbir yükseliş sonsuza kadar sürmez. Soydan, altın fiyatlarında bir “kâr satışı” döneminin yaklaştığını söylüyor. Peki ne tetikler bu düşüşü? İlk ihtimal, ABD-Çin ilişkilerinin yumuşaması. Trump ve Xi Jinping el sıkışırsa, piyasalarda “risk bitti” havası doğar. İkincisi, ABD enflasyonu yeniden yükselirse, Fed faiz indirimlerini durdurabilir ve altının cazibesi azalabilir. Ancak bu gelişmeler olana kadar altın hâlâ güvenli liman olmaya devam edecek gibi duruyor.

🥈 “Gümüşe de Dikkat!”

Altın kadar olmasa da, gümüşte de büyük hareketler yaşanıyor. Gümüş 53 dolarlık sınırın üzerinde kalamazsa, 56-57 dolara, oradan da 62-65 dolara kadar çıkabileceği tahmin ediliyor. Uzmanlara göre “bankerler kâğıt gümüş satsa da halk artık durdurulamıyor.” Bu cümle aslında küresel yatırım psikolojisini özetliyor: Güvene dayalı sistem yıkılırken, insanlar elle tutabildikleri varlıklara dönüyor.

🇹🇷 “Türkiye’de Gerçek Kriz: Fakirleşme”

Gelelim bize. Türkiye’deki tablo biraz daha karanlık. Selçuk Geçer, ekonomideki en büyük problemin artık enflasyon değil, “fakirleşme” olduğunu söylüyor. 200 TL ile 2009’da 5 gram altın alınabiliyordu, bugün 4 marul alabiliyorsun. Üstelik maaşlar 7 kat artarken, gıda 14 kat artmış durumda. Bu fark sadece cebimizi değil, umudumuzu da eritiyor. Gençler, doktorlar, mühendisler artık “ülkede gelecek yok” diyor. Bu sadece ekonomik değil, sosyal bir çöküş sinyali.

🏠 “Ev Alınır mı, Beklenir mi?”

Konut piyasasında da sessiz bir fırtına var. Barış Soydan, Merkez Bankası verilerine göre konut fiyatlarının enflasyonun altında kaldığını, yani reel olarak düştüğünü söylüyor. Ama ilginçtir, satışlar artıyor. Neden? Çünkü nakde sıkışan müteahhitler indirim yapıyor. Bazı yatırımcılar bu indirim fırsatlarını değerlendiriyor. Cihat E. Çiçek ise şöyle diyor: “Eğer oturacağın ilk evse, al. Ama yatırım içinse bekle.” Çünkü fırsatlar daha yeni başlıyor olabilir.

🧭 “Ne Yapmalı?”

Bu dönemde panikle değil, bilgiyle hareket etmek gerekiyor. Altın ve gümüş hâlâ güvenli liman. Ama her yükselişin içinde bir düşüş riski vardır. Konut, kısa vadede değil ama uzun vadede değerlendirilebilir. En önemlisi, parayı “dokunulabilir, kalıcı” varlıklarda tutmak. Çünkü dijital sistemlerin, politik kararların ya da bankaların güveni her an sarsılabiliyor. Tıpkı Julian’daki madenciler gibi, bugün herkes kendi altınını bulma peşinde.

Son söz: Ekonomi bir inanç meselesidir. O inanç kaybolduğunda, paranın değeri de, piyasanın dengesi de kalmaz. Bu yüzden asıl yatırım, güvenin nereye gittiğini anlamaktır.