ALTIN Ons ve Gram Analizleri

"Altın ons ve gram fiyatlarında küresel dalgalanmaların arkasındaki dinamikleri keşfedin!"

Amerikan Borsa Analizleri

"Wall Street'in nabzını tutun: Nasdaq ve Dow Jones endekslerindeki kritik hareketleri analiz ediyoruz."

BİST Türkiye Borsa Analizleri

"BİST 100'de fırsatlar ve riskler: Yerel piyasanın en güncel teknik ve temel analizleri burada."

GÜMÜŞ Ons ve Gram Analizleri

"Gümüş piyasasında volatilite yükseliyor: Ons ve gram fiyat tahminlerimizle yatırım stratejilerinizi güçlendirin."

Haftalık Piyasa Özeti

"Altın, döviz, borsa ve gümüşte haftanın en kritik gelişmeleri ve önümüzdeki dönemin anahtar beklentileri tek bakışta!"

30 Ekim 2025

Altın, Borsa ve Yatırımda Sırada Ne Var?

Uzmanlar İkiye Bölündü: Altın, Borsa ve Yatırımda Sırada Ne Var?

Giriş: Yatırımcı İkilemi

Bir yanda “altın alın” diyenler, diğer yanda “borsa rekor kıracak” uyarıları... Peki bu karmaşık piyasada kime inanmalı, ne yapmalı? Finans dünyasından gelen çelişkili haberler ve uzman görüşleri, pek çok yatırımcıyı bir belirsizlik denizinde bırakıyor. Bu yazı, gürültüyü keserek Cihat E. Çiçek, Artunç Kocabalkan, Selçuk Geçer, Barış Soydan ve Emre Şirin gibi önde gelen yorumcuların temel görüşlerini sentezleyerek ve analiz ederek net bir tablo sunmayı amaçlıyor.

1. Altın: Düzeltme Bitti mi, Yoksa Tehlike Çanları mı Çalıyor?

Yorumcular, altının hızlı yükseliş sonrası sağlıklı bir düzeltme sürecinden geçtiği konusunda hemfikir. Ons altın 3.900 dolar seviyelerine kadar gerilese de güçlü alım desteğiyle toparlandı. Selçuk Geçer bu düşüşü sağlıklı bir “kar satışı” olarak değerlendirirken, Tunç Şatıroğlu daha temkinli davranarak “satmak için geç, almak için erken” diyor. Artunç Kocabalkan ise altının bir süre dar bir bantta işlem görebileceğini belirtiyor.

Merkez bankalarının alım yönlü pozisyonları dikkat çekici. Barış Soydan ve Selçuk Geçer, TCMB dahil olmak üzere dünya genelindeki merkez bankalarının güçlü alımlarını sürdüğünü vurguluyor. Cihat E. Çiçek ise Hindistan’ın rezervlerini ülke içine taşımasını “akıllı paranın güvenli limana yönelmesi” olarak yorumluyor. Artunç Kocabalkan’ın sözleri bu süreci özetliyor: “Fast money şu anda altından uzak duruyor ama akıllı para, merkez bankaları aracılığıyla altında kalıyor.”

Kısacası altın, kısa vadede dalgalı bir seyir izlese de, uzun vadede merkez bankalarının desteğiyle güçlü bir zemin bulmaya devam ediyor.

2. Gümüş: Altının Gölgesinde Saklı Bir Fırsat mı?

Gümüş, fiyat hareketlerinde altını yakından takip ediyor. Cihat E. Çiçek ve Barış Soydan, fiyatın 48 dolar civarında dengelendiğini belirtiyor. Selçuk Geçer ise uzun vadede 140 dolarlık bir hedef öngörerek dikkat çekici bir tahminde bulunuyor. Gümüş, altına göre daha az konuşulsa da bazı uzmanlara göre uzun vadede daha yüksek bir getiri potansiyeline sahip.

3. Amerikan Borsaları: Teknoloji Balonu Patlamak Üzere mi?

ABD borsalarındaki yükselişin ana motoru teknoloji sektörü. Nvidia ve Apple gibi devlerin piyasa değerleri rekor seviyelere ulaşmış durumda. Selçuk Geçer bu şirketlerin yapay zeka odaklı büyümesinin süreceğini öngörürken, Cihat E. Çiçek bu rallinin “balon benzeri” bir yapı oluşturduğunu belirtiyor. Alphabet’in yalnızca %1 kâr artışına rağmen altı ayda %73 yükselmesi bu tespiti destekliyor.

Artunç Kocabalkan ve Barış Soydan, Meta’nın zayıf bilançosuna dikkat çekerek piyasanın genelinde bir aşırı değerlenme riski olduğunu vurguluyor. Ayrıca, tarihsel olarak Fed’in faiz indirimleri sonrasında resesyon ve %20-30’luk düşüşlerin yaşandığı hatırlatılıyor. Dolayısıyla uzmanlar, bu rallinin güçlü bir anlatıya dayansa da, temellerinin kırılgan olabileceği konusunda uyarıyor.

4. Borsa İstanbul: Yükseliş Beklentisi mi, Yeni Bir Tuzak mı?

Borsa İstanbul’da temkinli iyimserlik hakim. Emre Şirin, küçük yatırımcıyı eleyen bir “kasım rallisi” beklerken, Artunç Kocabalkan uzun vadeli tutma stratejisini savunuyor. Barış Soydan, 10.850 seviyesini destek, 11.000’i direnç olarak tanımlıyor. Tunç Şatıroğlu ise endeksin 11.000 seviyesini kararlı biçimde aşmadan yeni alımların riskli olabileceğini belirtiyor.

Uzmanların ortak görüşü, plansız ve kısa vadeli hareketlerin zarar getireceği yönünde. Sabır ve strateji, bu piyasanın en kritik unsurları olarak öne çıkıyor.

Sonuç: Gürültüyü Aşıp Strateji Kurmak

Piyasalarda kısa vadeli oynaklık ve uzun vadeli eğilimler arasındaki gerilim sürüyor. Altında hızlı paranın yarattığı volatilite, borsalarda teknoloji hisselerinin yüksek değerlemeleriyle çelişiyor. Uzmanların birleştiği temel tavsiye: günlük gürültüyü filtreleyip, uzun vadeli stratejiye sadık kalmak. Bu noktada yatırımcı, altın ve gümüşün “akıllı para” güvenliğine mi, yoksa teknoloji odaklı yüksek riskli getirilere mi yöneleceğine karar vermek zorunda. Seçim, portföyün geleceğini belirleyecek.

Piyasaların Kafası Karışık: Düşen Altın, Uçan Borsalar ve Uzmanların Çarpışan Yorumları

Piyasaların Kafası Karışık: Düşen Altın, Uçan Borsalar ve Uzmanların Çarpışan Yorumları

Giriş: Yatırımcının Kafa Karışıklığı

Günümüz yatırımcısı, birbiriyle taban tabana zıt sinyallerin bombardımanı altında bir seyrüsefer kaosu yaşıyor. Bir yanda güvenli liman olarak bilinen altın, son yılların en sert düşüşlerinden birini yaşarken; okyanusun diğer tarafında ise boğalar sahneyi tamamen ele geçirmiş durumda ve Amerikan borsaları rekor üstüne rekor kırıyor. Piyasaların böylesine çelişkili sinyallerle dolu olduğu bir dönemde, önde gelen yorumcuların analizleri bizlere nasıl bir yol haritası sunabilir? Gelin, uzmanların yorumlarını bir araya getirerek bu karmaşık manzarayı aydınlatmaya çalışalım.

1. Altın: Panik Satışı mı, Yoksa Yüzyılın Alım Fırsatı mı?

Altın fiyatları, son dönemde yatırımcısını şaşırtan keskin bir düşüş yaşadı. İslam Memiş, ons altının sadece 1.5 haftalık bir süreçte yaklaşık 500 dolarlık bir değer kaybı yaşadığına dikkat çekerken, Barış Soydan ise yurt içinde gram altının 6.200 TL seviyelerinden 5.630 TL’ye kadar gerilediğini belirtiyor.

Peki bu sert düşüş ne anlama geliyor? İslam Memiş, yıl sonuna kadar devam edecek bir “manipülasyon piyasası” uyarısında bulunarak bu düşüşleri kısa vadeli bir “alım fırsatı” olarak değerlendiriyor. Buna karşılık Cihat E. Çiçek ve Selçuk Geçer gibi isimler ise durumu bir “çöküş” olarak görmüyor; bu hareketi %10’luk olağan bir düzeltme olarak yorumlayarak daha sakin bir bakış açısı sunuyorlar.

Türkiye özelinde tablo daha da karmaşık. Barış Soydan’a göre, gram altın fiyatı, ithalat kısıtlamaları ve arz darlığı nedeniyle dünya fiyatlarına göre kilogram başına yaklaşık 69.900 dolar primli. Cihat E. Çiçek bunu şöyle özetliyor: “Üstelik 6.000 dolar diğer dış dünya ülkelere göre primli alıyorsunuz. Alıyoruz abi. Güvenmiyoruz. Başka hiçbir şeye güvenmiyoruz.”

2. Gümüş: Altının Gölgesinde Sabır Testi

Gümüş de altınla benzer bir düşüş trendi izleyerek yatırımcısının sabrını test ediyor. Bu noktada, piyasadaki dalgalanmalara karşı panik yapmak yerine planlı hareket etmenin önemi öne çıkıyor. İslam Memiş’in gümüş için belirlediği kademeli alım planı, bu stratejiye somut bir örnek teşkil ediyor: portföyünün %50’sini 49 dolarda, %25’ini 47 dolarda, kalanını ise 45 dolarda almayı planlaması.

Barış Soydan’a göre gümüş, son bir yılda yatırımcısına %66 kazandırdı. Bu veri, sabırlı yatırımcının uzun vadede kazançlı çıkabileceğini ortaya koyuyor.

3. Amerikan Borsaları: Rekorlar Partisi mi, Tehlikeli Bir Anomali mi?

Tunç Şatıroğlu ve Barış Soydan, Amerikan borsalarının rekor seviyelere ulaştığını vurguluyor. Ancak Cihat E. Çiçek, bu yükselişin sağlıksız olduğunu düşünüyor: S&P 500 endeksi rekor kırarken, 500 şirketin 400’ü günü ekside kapatıyor. Bu, yükselişin yalnızca birkaç mega teknoloji şirketi (Nvidia, Apple, Microsoft) tarafından taşındığını gösteriyor.

Barış Soydan, Citi analisti Scott Kronert’in görüşüne atıfla, bugünkü rallinin 90’lardaki internet balonundan farklı olduğunu savunuyor. Çünkü bu kez şirketler gerçekten kâr ediyor. Ancak ralli dar bir kesime sıkışmış durumda; bu da piyasada kırılgan bir yapı yaratıyor.

4. Borsa İstanbul: Ucuzluk ve Siyasetin Kıskacı

Borsa İstanbul’da tablo hem umut verici hem riskli. Fiyatlar ucuz, ancak siyaset ekonomiden daha güçlü bir etki yaratıyor. Murat Muratoğlu’nun ifadesiyle: “Piyasalar siyasetin esiri... Bugün kim tutuklanıyor? Hangi şirkete kayyum atanıyor?”

İslam Memiş kısa vadede teknik hedeflerle 11.800 puanı beklerken, Cihat E. Çiçek gibi isimler uzun vadeli değer fırsatına odaklanıyor. 2027-2028’e kadar fon alımlarına devam eden bu grup, siyaset kaynaklı dalgalanmaları alım fırsatı olarak görüyor.

Sonuç: Gürültüyü Değil, Sinyali Dinlemek

Piyasalar, kısa vadeli siyasi gürültü ve uzun vadeli ekonomik gerçekler arasında sıkışmış durumda. Altın düşerken Amerikan borsalarının rekor kırması kafa karıştırsa da, uzmanlar derin dinamiklere işaret ediyor. Bu piyasada kazananlar, günlük gürültüyü susturup uzun vadeli sinyalleri dinleyebilenler olacak.

29 Ekim 2025

Fed Faiz Kararı Açıklandı: Kredi Kartı ve Krediler Nasıl Etkilenecek?

Fed Faiz İndirdi: Peki Cüzdanınız Bunu Hissedecek mi? Uzmanların Gözden Kaçan 3 Uyarısı

Giriş: Beklentiler ve Gerçekler

Merkez Bankası faiz indirdiğinde hepimiz biraz rahatlarız, değil mi? Kredi kartı borçlarımızın azalacağını, belki yeni bir araba almanın kolaylaşacağını düşünürüz. Peki ya bu sefer durum farklıysa?

Amerikan Merkez Bankası (Fed), beklentiler doğrultusunda faiz oranlarını çeyrek puan düşürerek gösterge faiz oranını %3,75 ila %4 aralığına çekti. Ancak bu karar, manşetlerde göründüğünden çok daha karmaşık bir arka plana sahip. Bu yazıda, CBS News para piyasaları muhabiri Kelly O'Grady'nin analizleri ışığında, bu kararın manşetlerin ötesindeki gerçek etkilerini ve çoğu kişinin gözden kaçırdığı şaşırtıcı detayları ele alacağız.

1. Gözleri Bağlı Bir Karar: Fed'in Veri İkilemi

Bu kararın en dikkat çekici yönü, alındığı koşullardır: Fed, hükümetin kapanması nedeniyle geleneksel istihdam raporu gibi en kritik ekonomik verilerden yoksun olmasına rağmen, elindeki bir başka kritik veriyle zorlu bir denge kurmak zorundaydı.

CBS News muhabiri Kelly O'Grady'nin belirttiği gibi, Fed bu kez normalde güvendiği istihdam verilerine sahip değildi. Ancak tamamen de kör değildi. Kapanma sırasında yayımlanan tek geleneksel hükümet verisi olan ve enflasyonun %3'e yükseldiğini gösteren Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) raporuna sahiptiler. Bu durum, Fed'i alışılmadık bir pozisyona soktu. Kararlarını şu göstergelere dayandırmak zorunda kaldılar:

  • Özel sektör istihdam raporları (ADP raporu gibi)
  • Şirketlerin işten çıkarma verileri
  • Ve en önemlisi, tüketici duyarlılığı

Tüketici harcamalarının GSYİH'nın üçte ikisini oluşturduğu düşünüldüğünde, tüketici güveni hayati önem taşıyor. Ancak zayıf istihdam sinyallerini, inatçı bir enflasyon verisiyle tartmak zorunda kalmak, bu kararı "gözleri bağlı" bir adımdan çok, eldeki eksik parçalarla zorlu bir bulmacayı çözme çabasına dönüştürdü.

2. Tüketiciler İçin Hayal Kırıklığı: Neden Bu İndirim Size Yaramayacak?

Manşetler "faizler düştü" diye sevinse de, uzmanlar bu indirimin sizin cüzdanınız için neredeyse hiçbir anlam ifade etmediği konusunda uyarıyor.

Kelly O'Grady, bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Son beş yılda fiyatların ücretlerden kümülatif olarak daha fazla arttığı bir ortamda, zaten ekonomik yük altında ezilen insanlar için çeyrek puanlık bir indirim yetersiz kalıyor. Bu indirim, kredi kartı faizleri, taşıt kredileri ve değişken faizli konut kredileri gibi borçlanma maliyetlerine cüzi bir etki yapsa da, aylık bütçelerde hissedilir bir rahatlama yaratmaktan çok uzak.

"Çeyrek puanlık bir indirim, bu yükün altında ezilenlere pek yardımcı olmayacak."

Bu nokta, manşetlerdeki olumlu havanın, sıradan insanların cüzdanlarında yaşadığı ekonomik gerçeklikle nasıl çeliştiğini açıkça gösteriyor.

3. Asıl Kazananlar: Gözler Küçük İşletmelerde

Peki, bu faiz indiriminden gerçekten kim fayda sağlıyor? Cevap, bireysel tüketiciler değil, küçük işletmeler.

Kelly O'Grady'nin analizine göre, bu kararın en büyük faydasını görecek kesim, yatırım yapmak ve işlerini büyütmek için kredi maliyetlerinin düşmesini bekleyen küçük işletmeler olacak. Düşen faizler, onlar için yeni bir makine almak veya yeni personel istihdam etmek anlamına gelebilir.

Öte yandan, ev almak isteyenler için durum o kadar basit değil. Fed'in bu kararı, 30 yıllık sabit faizli konut kredisi oranlarına bire bir ve anında yansımıyor. Bu da, kararın makroekonomik (işletmeleri canlandırma) ve mikroekonomik (bireylere sınırlı fayda) etkileri arasındaki derin farkı ortaya koyuyor.

Sonuç: Manşetlerin Ötesine Bakmak

Fed'in son faiz kararı, bize üç önemli ders veriyor:

  1. Kararlar, zayıf istihdam verileri ve inatçı enflasyon gibi çelişkili ve eksik sinyallerle alınabilir; bu da belirsizliği artırır.
  2. Tüketiciler için olumlu gibi görünen bir haber, gerçekte onların hayatına dokunmayabilir.
  3. Ekonomik bir politikanın asıl kazananı, her zaman en çok konuşulan grup olmayabilir.

Bu nedenle, ekonomik haberleri okurken her zaman manşetlerin ardındaki "kimin için iyi?" ve "gerçekte ne anlama geliyor?" sorularını sormak kritik bir önem taşıyor. Fed Başkanı Jerome Powell'ın yapacağı basın toplantısı, bu zorlu koşullarda alınan kararın arkasındaki düşünce yapısını daha da aydınlatacak ve piyasalara geleceğe yönelik ipuçları verecektir.

Altın: "Manipülasyon Piyasası" Uyarısı ve Fırsat İkilemi



Uzmanlar İkiye Bölündü: Altın İçin Alım Zamanı Mı, Borsa İçin Tehlike Çanları Mı Çalıyor?

Giriş: Piyasaların Sisli Sularında Yön Bulmak

Yatırımcılar için pusulanın şaştığı, sisli bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda rekor seviyelerden sert düzeltmelere geçen varlık fiyatları, diğer yanda ise birbirine zıt tavsiyeler veren uzman görüşleri kafa karışıklığını artırıyor. Bu bilgi bombardımanı arasında yatırımcıların yön bulması her zamankinden daha zor hale geldi. Bu yazının amacı, Türkiye'nin önde gelen ekonomi yorumcularının son analizlerinden en kritik ve şaşırtıcı içgörüleri sentezleyerek mevcut piyasa iklimine dair bir netlik sunmaktır. Peki, bu karmaşık tabloda yatırımcılar ne yapmalı?




1. Altın: "Manipülasyon Piyasası" Uyarısı ve Fırsat İkilemi

Düşüş Alım Fırsatı mı, Düzeltmenin Başı mı?

Ons altının son haftalarda yaşadığı keskin düşüş, uzmanların iki ana kampa ayrılmasına yol açtı: taktiksel alım fırsatı görenler ve temkinli bekleyişi savunanlar. İslam Memiş ve Cihat E. Çiçek gibi isimler bu geri çekilmeyi sağlıklı ve beklenen bir düzeltme olarak görüyor. Piyasa zamanlamasına odaklanan bir yaklaşımla İslam Memiş, mevcut durumu bir "manipülasyon piyasası" olarak tanımlarken, mevcut seviyelerin ABD Merkez Bankası (Fed) kararının tetiklemesi beklenen bir toparlanma öncesinde kısa vadeli bir alım fırsatı sunduğunu belirtiyor.

Bu görüşe karşın, daha temkinli ve trendi izleyen bir duruş sergileyen Tunç Şatıroğlu, yaşanabilecek olası bir yukarı yönlü tepkinin, daha önce satış yapmamış olanlar için bir "satış fırsatı" olacağını savunuyor. Kendisi, altının önümüzdeki üç ay boyunca yatay bir seyir izleyebileceği ("bir 3 ay oyalanabiliriz") uyarısında bulunuyor. Risk yönetimini teknik seviyelere dayandıran Artunç Kocabalkan ise ons altının ons başına 3.950 Dolar seviyesinde güçlü bir desteği olduğunu ve bu durumun aşağı yönlü riskleri sınırladığını ifade ediyor.

Türkiye'deki yatırımcılar için ise denkleme ek bir risk faktörü daha giriyor. Barış Soydan, ithalat kotaları ve üretim sorunları nedeniyle Türkiye'de fiziki gram altının dünya fiyatlarına kıyasla önemli bir primle satıldığına dikkat çekiyor.

Kısa vadeli dalgalanmaları göz ardı eden uzun vadeli yatırımcı felsefesini özetleyen Cihat E. Çiçek'in şu sözleri ise durumu net bir şekilde ortaya koyuyor:

"Bu dalgalanmadan rahatsız olan varsa, midesi kaldırmayan... koşup kuyumcudan götürüp bozdursunlar yani. Ama söylüyorum, bunlar olacak, daha da düşebilir. Düşmesi sağlıklı."

Dolayısıyla, Türk yatırımcısı için altın denklemi iki katmanlı bir hal alıyor: Küresel piyasalarda İslam Memiş'in öngördüğü Fed kaynaklı bir toparlanma gerçekleşse dahi, Barış Soydan'ın işaret ettiği yurt içi prim riski bu potansiyel kazancı eritebilecek bir yerel tehlike olarak masada duruyor.

2. Gümüş: Altının İzinde, Daha Sert Dalgalanmalarla

Yüksek Oynaklık, Yüksek Potansiyel mi?

Gümüş piyasasındaki genel kanı, altını yakından takip ediyor ancak çok daha yüksek bir oynaklık içeriyor. Yorumcular, gümüşteki hareketlerin altının bir yansıması olsa da, dalgalanmaların şiddetinin daha fazla olduğu konusunda hemfikir.

Tunç Şatıroğlu, gümüşteki düşüşün altından bile daha sert olduğunu belirterek yatırımcıların bu varlıkta ekstra dikkatli olması gerektiğini vurguluyor. Volatil bir varlıkta nasıl disiplinli bir strateji izlenebileceğine dair bir örnek ise İslam Memiş'ten geliyor. Memiş, gümüş için 49, 47 ve 45 dolar gibi önceden belirlediği kademeli alım seviyelerine sadık kalarak planlı bir stratejinin bu oynaklıkta nasıl başarıyla uygulanabileceğini gösterdiğini belirtiyor. Bu durum, gümüş yatırımcısının temel ikilemini ortaya koyuyor: Şatıroğlu'nun uyardığı sert dalgalanmalardan kaçınmak mı, yoksa Memiş'in örneğindeki gibi bu dalgalanmayı disiplinli bir alım planıyla yönetmek mi?

3. Amerikan Borsası: Rekor Zirvelerdeki Balon Riski

Parti Devam Edecek mi, Yoksa Müzik Durmak Üzere mi?

ABD borsaları rekor seviyelerde seyrederken, uzmanların genel görünümü "temkinli iyimserlik" olarak özetlenebilir. Tunç Şatıroğlu, Nasdaq endeksi özelinde oldukça pozitif bir duruş sergiliyor. AFT gibi teknoloji fonlarını öneren Şatıroğlu, mevcut rallinin tabana yayıldığı için sağlıklı olduğunu ve yükselişin devam etme potansiyeli taşıdığını düşünüyor; ancak Fed faiz kararı öncesi ve günü işlem yapmak için doğru zaman olmadığını belirterek zamanlama konusunda uyarıyor.

Bu boğa piyasasına tam zıt bir görüş ise Artunç Kocabalkan'dan geliyor. Kocabalkan, kendi analizlerinin önümüzdeki iki hafta içinde Amerikan borsalarında "acayip bir satış" potansiyeline işaret ettiği konusunda ciddi bir uyarıda bulunuyor.

Bu iki zıt kutup arasında daha nüanslı bir pozisyonu ise Citi analisti Scott Kronert'in görüşlerini aktaran Barış Soydan temsil ediyor. Soydan, teknoloji hisselerinde bir "balon" olduğunu kabul etmekle birlikte, şirket karlarının güçlü gelmeye devam ettiği sürece bu balonun patlamadan büyümeye devam edebileceğini belirtiyor. Bu analizler ışığında yatırımcı, Şatıroğlu'nun işaret ettiği sağlıklı trende mi güvenmeli, yoksa Kocabalkan'ın uyardığı ani satış riskine karşı pozisyon mu almalı sorusuyla karşı karşıya kalıyor.

4. Türkiye Borsası: Ekonomik Verilerden Çok Siyasi Fısıltılar

Rota Siyasi Gündemle Çiziliyor

Borsa İstanbul söz konusu olduğunda, uzmanlar arasında nadir görülen bir fikir birliği var: Borsanın yönünü ekonomik veriler değil, neredeyse tamamen yurt içi siyasi gelişmeler belirliyor.

Murat Muratoğlu, analizinde piyasa hareketlerinin mahkeme kararları ve "kayyum" atanma riski gibi siyasi olaylarla nasıl birebir örtüştüğünü grafiklerle gösteriyor. Ona göre piyasalar artık "siyasetin esiri" olmuş durumda. Cihat E. Çiçek de bu durumu, yükselmeye çalışan borsanın kafasına tekrar tekrar inen bir "siyasi balyoz" olarak tasvir ediyor.

Bu genel karamsar tablo içinde nadir bir iyimser ses İslam Memiş'ten geliyor. Memiş, kısa vadede 11.800 puan seviyesinin hedefte olabileceğini belirterek pozitif beklentisini koruyor. Ancak manipülasyon riskine karşı en sert uyarı Artunç Kocabalkan'dan geliyor. Kocabalkan, özellikle küçük ölçekli hisselerden uzak durulması gerektiğini, bu hisseleri manipülasyon riski nedeniyle "kumar kağıtları" olarak nitelendirdiğini ifade ediyor. Sonuç olarak Borsa İstanbul yatırımcısı, bir yanda siyasi belirsizliklerin yarattığı aşağı yönlü baskı, diğer yanda ise teknik hedeflere dayalı kısa vadeli yükseliş potansiyeli arasındaki sıkışmışlık hissini derinden yaşıyor.

5. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES): Uzmanların Gündem Dışı Bıraktığı Alan

Uzun Vadeli Yatırımcının Kalesi

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), milyonlarca Türk vatandaşı için uzun vadeli tasarruf ve emeklilik planlamasının temel direklerinden birini oluşturuyor. Ancak bu sistemin önemi, güncel piyasa yorumlarına aynı ölçüde yansımıyor. İncelenen kaynaklarda yer alan ve bu yazıda görüşlerine yer verilen uzmanların hiçbiri, son dönemdeki analizlerinde BES fonlarına yönelik spesifik bir değerlendirme veya öngörüde bulunmadı. Bu bölüm, konunun önemini teslim etmek amacıyla eklenmiş olup, analiz edilen uzmanlardan bu alana dair somut ve güncel bir içgörü mevcut değildir.


Sonuç: Pusulanız Siyaseti mi, Ekonomiyi mi Göstermeli?

Uzmanların analizleri bir araya getirildiğinde ortaya çıkan ana tema oldukça net: Küresel varlıklar için pusula ekonomiyi gösterirken, Türkiye'deki varlıklar için ibre neredeyse tamamen siyaseti işaret ediyor. Altın ve Amerikan borsaları gibi enstrümanların geleceği Fed'in para politikasına, küresel jeopolitik gelişmelere ve şirket karlarına bağlıyken; Borsa İstanbul'un kaderi mahkeme koridorlarında ve siyasi kulislerde çiziliyor.

Bu ayrım, yatırımcıların farklı yatırım felsefeleri benimsemesini de zorunlu kılıyor. İslam Memiş gibi piyasayı zamanlamaya çalışanlar için Fed kararları kritikken, Tunç Şatıroğlu gibi trendi izleyenler daha temkinli bir bekleyişi, Cihat E. Çiçek gibi uzun vadeli düşünenler ise kısa vadeli gürültüyü tamamen göz ardı etmeyi tercih ediyor.

Murat Muratoğlu ve Kerim Rota gibi isimlerin analizleri, Türkiye'de siyasi kararlar ile ekonomik sonuçlar arasındaki bu derin ve kopmaz bağı gözler önüne seriyor. Bu yeni yatırım denkleminde, portföyünü korumak isteyen yatırımcının sadece bir ekonomist gibi değil, aynı zamanda bir siyaset analisti gibi düşünmesi gerekiyor. Peki, sizin yatırım kararlarınızda hangi faktör daha ağır basıyor?

28 Ekim 2025

Altın Düşerken Borsalar Yükselecek mi? 7 Uzman Yorumcudan Çarpıcı Öngörüler



Altın Düşerken Borsalar Yükselecek mi? 7 Uzman Yorumcudan Çarpıcı Öngörüler

Giriş: Belirsizlik Sisindeki Yatırımcı

Yatırımcılar için pusulanın şaştığı, yönlerin birbirine karıştığı bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda ABD-Çin arasında olası bir ticari ateşkes haberiyle gelen geçici bir bahar havası, diğer yanda ufuktan hiç ayrılmayan jeopolitik risk gölgeleri. Bir yanda Fed'den beklenen faiz indirimlerinin yarattığı iyimserlik, diğer yanda bu beklentiye rağmen güvenli liman altının beklenmedik düşüşü. Piyasaları saran bu çelişkili sinyal seli, en deneyimli yatırımcıyı dahi bir sonraki hamlesi konusunda tereddütte bırakıyor. Bu makale, Türkiye'nin önde gelen finans yorumcularının farklı bakış açılarını sentezleyerek bu belirsizlik sisini dağıtmayı ve yatırımcılara mevcut manzarayı anlamlandırmaları için analitik bir yol haritası sunmayı amaçlıyor.



1. Altın: Düzeltme Fırsatı mı, Düşüşün Başlangıcı mı?

Uzmanlar arasındaki en büyük fikir ayrılığı, hiç şüphesiz altın cephesinde yaşanıyor. Mevcut fiyat hareketini geçici bir geri çekilme ve alım fırsatı olarak görenlerle, daha derin bir düşüşün başlangıcı olabileceği konusunda uyaranlar keskin bir şekilde ayrışıyor. Buradaki asıl çatışma, kısa vadeli piyasa gürültüsü ile uzun vadeli yapısal gerçekler arasında düğümleniyor.

Bir grup uzman, mevcut altın fiyatlarını uzun vadeli birikim için bir zemin hazırlığı olarak görüyor. Örneğin Selçuk Geçer, 4.000 dolar seviyesini bir "denge arayışı" ve bir sonraki yükseliş için taban oluşturma çabası olarak nitelendiriyor. Artunç Kocabalkan da altının 4.000 dolar altına inmesini beklemediğini belirterek, kıymetli metalin seküler yükselişini destekleyen temel nedenlerin gücünü koruduğunu savunuyor. Bu görüşü, Fed faiz indirimleri, merkez bankalarının alımları ve jeopolitik risklerin altını eninde sonunda yeniden yukarı taşıyacağını öngören Barış Soydan da destekliyor. Bu sabırlı duruşun belki de en net özetini, altını "uyuyan altın" olarak tanımlayan ve mevcut dönemi paniğe kapılmadan, kademeli bir alım fırsatı olarak gören Cihat E. Çiçek yapıyor.

Bu iyimserliğin karşısında ise temkinli olunması gerektiğini düşünen ve düşüşün derinleşebileceği uyarısında bulunan bir grup yer alıyor. Tunç Şatıroğlu, daha önce satış tavsiyesinde bulunduğunu hatırlatarak, olası bir ABD-Çin anlaşmasının altın üzerinde daha fazla satış baskısı yaratabileceğini ve hedefin 3.723 dolara kadar inebileceğini öngörüyor. Emre Şirin de benzer şekilde, değerli metallerin sert yükselişlerin ardından yıl sonuna kadar sürebilecek doğal bir düzeltme ve dinlenme sürecine girdiğini düşünüyor. İslam Memiş ise mevcut hareketleri geniş bir alım-satım bandı içinde değerlendiriyor. Ona göre 3.800 dolar seviyesi, düşüşün alım için ikna edici bir derinliğe ulaştığını gösterecek kritik bir taban noktası ve bu seviyeyi görmeden harekete geçmek için erken olabilir.

Bu iki zıt kutup, piyasanın temel ikilemini gözler önüne seriyor: ABD-Çin ateşkesi gibi anlık haberler kısa vadede altın üzerinde baskı yaratırken; merkez bankası politikaları, küresel istikrarsızlık ve devasa borçluluk gibi yapısal sorunlar uzun vadeli yükseliş argümanını desteklemeye devam ediyor. Bu noktada Cihat E. Çiçek'in tespiti, altta yatan ana motivasyonu anlamak için bir anahtar sunuyor. Çiçek'e göre mevcut varlık alımlarının arkasındaki temel itici güç, kâr etme arzusundan çok daha derin bir endişeden kaynaklanıyor: Değer kaybeden kağıt paradan bir kaçış arayışı.

"Herkes varlıklara koşuyor kar edeceği için koşmuyor; kaçacak yer arıyor, kağıt paradan nereye kaçabiliriz diye."

2. Gümüş: Sanayinin Gözdesi mi, Altının Gölgesinde mi?

Genellikle altınla birlikte hareket etse de bazı uzmanlar gümüş için benzersiz ve güçlü bir temel hikayeye dikkat çekiyor. Barış Soydan, bu konuda oldukça iyimser bir tablo çiziyor. 2020'den bu yana endüstriyel gümüş talebinin arzı aştığını belirten Soydan, bu temel arz-talep dengesizliğinin gelecekteki fiyat artışı için son derece sağlam bir zemin oluşturduğunu savunuyor.

Ancak gümüşün hikayesi iki farklı mercekten okunabilir. Soydan'ın sanayi odaklı iyimserliğinin karşısında, Tunç Şatıroğlu gibi daha temkinli yorumcular, gümüşteki görünümün "iyi olmadığını" ve altının zayıf seyrinden kurtulamayarak daha aşağı seviyeleri görebileceğini ima ediyor. Gümüşün gelecekteki yolu, yatırımcıların onu sanayinin vazgeçilmez bir metali olarak mı göreceğine, yoksa sadece "altının küçük kardeşi" olarak mı muamele etmeye devam edeceğine bağlı olabilir.

3. Amerikan Borsaları: Rallinin Devamı mı, Büyük Çöküşün Habercisi mi?

ABD borsaları, uzmanlar arasında en keskin ayrışmaların yaşandığı bir diğer alan. Bir yanda yükseliş momentumuna ve piyasanın sağlığına inananlar, diğer yanda tarihin en büyük çöküşlerinden birinin yaklaştığına dair ciddi uyarılarda bulunan aykırı sesler var.

Piyasadaki yükseliş beklentisi oldukça güçlü. Tunç Şatıroğlu, S&P 500 için 7.400 hedefini vererek bu iyimserliğin bayraktarlığını yapıyor ve ralliyi "tabana yayılan, sağlıklı bir yükseliş" olarak nitelendiriyor. Hatta Nasdaq ETF'leri için net bir şekilde "Alın" tavsiyesinde bulunmaktan çekinmiyor. Artunç Kocabalkan ve Barış Soydan da Fed beklentileri ile yumuşayan ticaret gerilimlerinin yarattığı pozitif havanın borsaları desteklemeye devam ettiğine işaret ediyor.

Bu coşkunun tam karşısında ise piyasa tarihine geçebilecek nitelikte, güçlü ve aykırı bir uyarı yer alıyor. Cihat E. Çiçek, büyük bir borsa çöküşünün kaçınılmaz olduğuna inanıyor. Bu iddiasını desteklemek için en çarpıcı kanıtı olarak ise yatırım dehası Warren Buffett'ı gösteriyor. Buffett'ın şirketi Berkshire Hathaway'in, mevcut fiyatlardan hisse senedi almak yerine kenarda 344 milyar dolar nakit benzeri varlıkta beklemesini, en ünlü hisse senedi yatırımcısının bile piyasada büyük bir düşüş beklediğinin en bariz işareti olarak yorumluyor.

Bu noktada dikkat çeken ise, Çiçek'in bu durumu altın analizindeki temel teziyle birleştirmesi. Ona göre mevcut ralli, ekonomik güçten değil, yatırımcıların değerini yitiren kağıt paradan çaresizce ve ne bulursa ona sığındığı bir "kaçış"tan kaynaklanıyor. Bu perspektif, hem altının uzun vadeli değerini hem de borsalardaki irrasyonel görünen yükselişi aynı çatı altında açıklıyor.

4. Borsa İstanbul: Siyasi Belirsizliklerin Gölgesinde Fırsat Var mı?

4.1. Siyaset Baskısı ve Yabancı Yatırımcı Endişesi

Yorumcuların bir kısmı, siyasi iklimin yarattığı belirsizlikler nedeniyle temkinli bir duruş sergiliyor. Tunç Şatıroğlu ve Barış Soydan, "İmamoğlu davası" ve "kayyum söylentileri" gibi spesifik siyasi haberlerin yabancı yatırımcıyı caydırdığını ve piyasa üzerinde kronik bir satış baskısı yarattığını belirtiyor. Artunç Kocabalkan ise böyle belirsiz bir ortamda yatırımcıları tüyoların peşinden koşmamaları konusunda net bir dille uyarıyor:

"Bedava peynir ancak fare kapanında olur."

4.2. Gürültüyü Aşıp Yükselişe Odaklanmak

Diğer yandan, mevcut siyasi dalgalanmayı geçici gören ve yükselişe odaklanan bir grup da bulunuyor. Emre Şirin ve İslam Memiş gibi yorumcular, bu oynaklığı küçük yatırımcıyı silkelemek için tasarlanmış geçici bir "gürültü" olarak değerlendiriyor. Kasım ayı için pozitif beklentilerini koruyan bu yorumcular, yaşanan düşüşlerin alım fırsatı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve piyasanın siyasi haberlerin etkisini "normalleştirmeye" başladığını düşünüyor.

Sonuç: Pusulayı Doğru Ayarlamak

Piyasaların kalbinde derin bir çatışma yatıyor: Değerli metallerde kısa vadeli haber akışlarının yarattığı baskı, kağıt paradan kaçışın tetiklediği uzun vadeli değer arayışıyla çarpışıyor. Okyanusun diğer yakasında, Amerikan borsalarındaki coşkulu ralli, tarihin en büyük yatırımcılarından birinin kenarda beklediği devasa nakitle tezat oluşturarak büyük bir çöküş ikilemini besliyor. Yurt içinde ise Borsa İstanbul, siyasi risklerin gölgesinde bir fırsat mı yoksa bir tuzak mı sunduğu sorusuyla yatırımcıları ikiye bölüyor.

Uzmanlar arasında dahi bu kadar net fikir ayrılıkları varken, doğru kararı vermek her zamankinden daha zor görünüyor. Çelişkili analizlerle dolu bir piyasada yatırımcı, anlık trendi mi takip etmeli, kalabalığın aksine mi pozisyon almalı, yoksa en ihtiyatlı strateji, bu yoğun sisin dağılmasını sabırla beklemek mi?

26 Ekim 2025

Dünya Resesyona mı Giriyor?



Merkez Bankaları 25 Yılın REKORU İle Faiz Düşürüyor.
Altın 4100 USD Üstünde mi Kalacak?
(Büyük Kriz ve İBB Gerilimi)

Bu makalemizde, global ekonominin karşı karşıya olduğu büyük panik ortamını, merkez bankalarının rekor faiz indirimlerini ve jeopolitik risklerin değerli metaller ile Borsa İstanbul üzerindeki etkilerini analiz ettik.

Uzmanlar Uyardı: Altın, Borsa ve Fonlarda Yatırımcının Bilmesi Gereken 5 Kritik Gerçek

Giriş: Belirsizlikte Rota Ararken

Yatırımcılar için belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyoruz. Piyasalar bir yandan dalgalanırken, diğer yandan uzmanların birbiriyle çelişen ve kafa karıştırıcı olabilen yorumları arasında doğru yolu bulmak zorlaşıyor. Bu makalenin amacı, önde gelen finans yorumcuları Cihat E. Çiçek, Devrim Akyıl, Tuncay Turşucu, Barış Soydan ve Erol Polat’ın en etkili analizlerini sentezleyerek ve eleştirerek önümüzdeki dönem için net bir yol haritası sunmaktır.

1. Altın: Merkez Bankalarının Öncülük Ettiği Bir Panik Satın Alımı mı?

Cihat E. Çiçek’in aktardığına göre, dünya genelinde altına yönelik devasa bir talep artışı yaşanıyor. Merkez bankaları yılbaşından bu yana 830 tonluk rekor bir alım gerçekleştirirken, sadece Çin’de bir haftada satılan altın sertifikası miktarı 86 tona ulaştı. Bu durum, sıradan bir yatırımcı korkusunun ötesinde, merkez bankalarının bu trende aktif olarak öncülük ettiğini gösteriyor.

Devrim Akyıl, bu rallinin öncekilerden farklı olduğunu ve dolar sistemine duyulan güvensizliği yansıttığını belirtiyor. Altında yaşanan son fiyat düşüşünü ise uzun vadeli trendin bir değişimi olarak değil, sağlıklı bir teknik düzeltme ve potansiyel bir alım fırsatı olarak görüyor. Ancak bu noktada uzmanlar arasında derin bir stratejik ayrışma beliriyor. Akyıl bu düşüşü değerli metaller için taktiksel bir giriş noktası olarak görürken, Çiçek daha radikal bir savunma duruşu öneriyor: derinleşen sistemik bir sorunu öngörerek nakitte kalmayı ve ev gibi büyük alımları dahi durdurmayı tavsiye ediyor.

Cihat E. Çiçek durumu şu sözlerle özetliyor: “Halk zengin olup daha çok borsaya göre para kazanmak için değil, yaşam mücadelesi vermek için... Tek geçer akça altın olacak o ortamda.”

Bu bölümden çıkarılacak sonuç şudur: Talebi yönlendirenin sadece bireysel yatırımcılar değil, bizzat merkez bankaları olması, küresel finansal düzende önemli ve yapısal bir değişimin habercisi olabilir.

2. Gümüş: Endüstriyel Talebin ve Parasal Özelliğin Kesişim Noktası

Devrim Akyıl’a göre gümüşün cazibesi iki yönlü: hem kritik bir endüstriyel metal olması hem de tarihsel “parasal özelliğinin” yeniden hatırlanması. Akyıl, Londra Metal Borsası’ndaki fiziki gümüş sıkıntısına ve Türkiye’nin sadece bir ayda 1116 ton gümüş ithal etmesine dikkat çekiyor. Ayrıca, Şangay borsasındaki gümüş stoklarının da hızla azaldığını belirtiyor.

Tarihten bir anekdotla Akyıl, 1869’da Baron Rothschild’in gümüş fiyatlarının baskılanmasına karşı yaptığı uyarının bugün hâlâ geçerli olduğunu söylüyor. Bu durum, kağıt piyasasının fiziki gerçeklikten koptuğunun ve gümüşün gerçek değerinin henüz fiyatlanmadığının güçlü bir göstergesidir.

3. Amerikan Borsaları: Faiz İndirimi İkilemi ve Çin Faktörü

Barış Soydan ve Tuncay Turşucu’ya göre ABD piyasalarını yönlendiren iki ana faktör var: FED’in yaklaşan faiz kararı ve kritik Trump–Xi zirvesi. Ancak Cihat E. Çiçek, ezber bozan bir istatistik sunuyor: FED’in faiz indirimine başladığı son 9 dönemin 8’inde borsalarda ortalama %30’luk ciddi düşüşler yaşanmış.

Soydan’a göre ABD–Çin görüşmesinden çıkacak olası bir anlaşma “rahatlama rallisi” tetikleyebilirken, anlaşmazlık durumunda riskli varlıklarda sert satışlar ve altına yönelim yaşanabilir. Bu durum, yatırımcılar için büyük bir ikilem yaratıyor. Çiçek’in sunduğu tarihsel veri ise faiz indiriminin genellikle zayıflayan ekonominin sinyali olduğuna dikkat çekiyor.

4. Borsa İstanbul: Siyasi Rüzgarlar ve Yüksek Faizin Baskısı

Tuncay Turşucu, CHP davasının düşmesinin Türkiye’nin CDS risk primini 264 baz puandan 250’ye çekerek Borsa İstanbul’da olumlu hava yarattığını belirtiyor. Ancak Barış Soydan, bu iyimserliğin ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatıyor; aynı gün ortaya çıkan “kayyum” söylentileri gibi siyasi risklerin bu kazançları hızla silebileceğini vurguluyor.

Turşucu’nun ana tezi ise net: yüksek faiz ortamında kalıcı bir borsa rallisi zordur. Mevduat faizleri yıllık %40–45 civarındayken, yatırımcıların ek risk alarak hisse senedine yönelmesi zorlaşıyor. Bu nedenle uzman, hisse bazlı seçici stratejilerin ön planda olacağını savunuyor.

5. Fon Piyasası: Faiz Düştükçe Öne Çıkan Alternatifler

Erol Polat’ın analizine göre, TCMB’nin faiz indirimleriyle Para Piyasası Fonları’nın cazibesi azaldı. Bunun yerine “Mutlak Getiri Hedefli Fonlar” öne çıkıyor. Bu fonlar, piyasanın yönünden bağımsız olarak arbitraj stratejisiyle getiri sağlamayı hedefliyor. Ancak Polat önemli bir farkın altını çiziyor: bu fonlarda “valör” bulunur, yani yatırılan para anında nakde çevrilemez.

Bu durum, yüksek getiri ile likidite arasında bir tercih yapma gerekliliğini doğuruyor. Kısacası, faizlerin düştüğü bir ortamda, yatırımcılar için yeni dönemin yıldızları bu fonlar olabilir.

Sonuç: Belirsizlikte Yatırımcının Pusulası Ne Olmalı?

Bu makalede öne çıkan analizler, yatırımcıların karşı karşıya olduğu iki temel stratejik kampı netleştiriyor.

Sistemik Risk Kampı: Cihat E. Çiçek ve Devrim Akyıl, küresel para sisteminde bir kırılmaya ve dolardan kaçışa dikkat çekerek altın ve gümüş gibi fiziki varlıklara yönelmenin gerekliliğini savunuyor.

Piyasa Navigasyon Kampı: Tuncay Turşucu, Barış Soydan ve Erol Polat ise mevcut piyasa yapısında seçici hareket etmeyi, faiz–getiri dengesine dikkat etmeyi ve fon çeşitlendirmesine odaklanmayı öneriyor.

Sonuç olarak, yatırımcılar için en değerli strateji tek bir “tüyo” değil, farklı görüşlerin ardındaki mantığı anlamaktır. En iyi yol, kişisel risk toleransına uygun, bilgiye dayalı ve dengeli bir yatırım yaklaşımıdır.

Altın 8.000 USD Olur mu? Faiz indirimleri Artık Mecbur mu?

Para Politikaları Çöktü: Uzmanlar Altın için Neden 8.000 Doları Konuşuyor ve Fed Neye Mecbur Bırakıldı?

Piyasalar gürültülü bir senfoni çalarken, bir yanda rekor kıran riskli varlıklar, diğer yanda eriyen merkez bankası kredibiliteleri var. Elinizdeki portföyün ne yöne gideceğini anlamaya çalışmak, küresel ekonominin hangi duvara toslayacağını tahmin etmeye çalışmak gibi. Analistlerin bir hafta boyunca masaya yatırdığı veriler, geleneksel ekonomi kurallarının artık geçersiz olduğunu ve dev finansal kuruluşların bile panik moduna geçtiğini gösteriyor.

Piyasa hareketlerinin arkasındaki gerçekler, çoğu zaman sezgilerimize aykırı çıkıyor. Uzmanlar Cihat E. Çiçek, Devrim Akyıl, Barış Soydan ve Erdal Sağlam’ın en çarpıcı değerlendirmelerini, temiz ve sohbet havasında bir kritik süzgecinden geçirerek derledik. İşte herkesin konuştuğu o şaşırtıcı çıkarımlar:


Altın: Küresel Çaresizliğin Son Sığınağı

Altının son dönemdeki muazzam yükselişi, genellikle piyasalardaki korku ve güvensizlik ortamının doğrudan bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Analist Cihat E. Çiçek, bu durumun basit bir fiyat artışından ziyade, sistemin dibe vurduğunun bir göstergesi olduğunu vurguluyor. Cihat E. Çiçek'in aktardığına göre, bu yükselişin ana nedeni büyük iflasların, resesyonun ve durgunluğun satın alınmasıdır.

En çarpıcı olan ise, tarihin en büyük bankacılık devlerinden JP Morgan'ın bile artık altına yönelik öngörülerini artırması. Cihat E. Çiçek, geçmiş döngü analizlerine dayanarak, altın fiyatlarının 2027-2028 yıllarına kadar 6.000 ila 8.000 dolara ulaşabileceğini öngören büyük tahminleri gündeme getiriyor. Bu durum, sadece bireysel yatırımcıların değil, devletlerin de siper aradığı bir ortam yarattı.

"Devletler bile saklanacak siper arıyor şu anda. Devletler siper arıyor, senin araman bir şey değil." — Cihat E. Çiçek.

Bu, altın yatırımlarının artık sadece enflasyondan korunma aracı değil, aynı zamanda küresel sistemdeki güven eksikliğinin en somut göstergesi olduğu anlamına geliyor. Devrim Akyıl da bu görüşü destekleyerek, altın ve gümüşün, risklerin fiyatlandığı değerli metaller olduğunu belirtiyor.

Gümüş: Altının Görünmez Yancısı ve Sanayi Riskleri

Gümüş, tarihsel olarak altın rallilerinin geriden gelen yancısı olsa da, analistler onun kendine özgü risklerine dikkat çekiyor. Cihat E. Çiçek'e göre, eğer bir resesyon veya durgunluk başlarsa, gümüşün üretimdeki kullanımı (özellikle güneş panelleri ve diğer sanayi uygulamalarında) düşebilir. Bu, gümüşün kısa vadede düşme potansiyeli taşıyan bir varlık olarak görülmesine neden oluyor.

Ancak bu düşüş riski, gümüşün değer koruma özelliğini ortadan kaldırmıyor. Cihat E. Çiçek, altına ulaşmanın zorlaşması nedeniyle, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi büyük ülkelerin rezervlerine hacimli miktarlarda gümüş koymaya karar verdiğini aktarıyor. Analist Devrim Akyıl da, altın ve gümüş gibi fiziki enstrümanların politik ve ekonomik belirsizlik anlarında ne kadar rahatlatıcı olduğunu belirtiyor. Bu durum, gümüşün bir yandan sanayi döngülerine bağımlı bir meta, diğer yandan ise altın kadar güvenilir (fakat daha hacimli) bir rezerv aracı olarak ikili bir rol üstlendiğini gösteriyor. Cihat E. Çiçek ve Devrim Akyıl’ın yorumları, gümüş yatırımcılarının hem sanayi çıktılarını hem de küresel rezerv politikalarını takip etmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Amerikan Borsası ve Kripto: Yapay Enflasyon ve Fed’in “Zorunlu İndirimi”

ABD piyasaları ve kripto varlıklar, düşük gelen enflasyon verisiyle rekor kırarken (S&P 500 ve Nasdaq tüm zamanların en yüksek seviyesinde kapattı), bu rallinin temelinde suni bir zemin olduğu iddia ediliyor.

Cihat E. Çiçek, açıklanan %3’lük enflasyon rakamının gerçekle alakasının olmadığını, bunun kira fiyatlarının hesaplanma şekli (ev sahiplerinin eş değer evi kiralaması) gibi yapay ve toplanan/derlenen verilere dayandığını sertçe eleştiriyor. Ona göre, ABD’deki gerçek enflasyon bunun en az iki katı olabilir.

Daha da önemlisi, Fed’in yaklaşımı. Barış Soydan ve Cihat E. Çiçek, Merkez Bankalarının faizi artırması gerekirken, piyasayı iflaslardan kurtarmak için "mecburen, mecburiyetten" faizi düşürmek zorunda kalacağını belirtiyor. Bu durum, Fed’in bu hafta 25 baz puan indirim yapacağı beklentisini güçlendiriyor.

Bu ortam, riskli varlıklara yaradı. Barış Soydan, kripto piyasaları için bir dönüm noktasına dikkat çekiyor:

"JP Morgan'ın sahip oldukları Bitcoin'leri ve Etheriumları teminat olarak gösterebilecekler... [Bu] Bitcoin'in ve Etherium'un Amerikan finansal sistemine nasıl girdiğini nasıl reddedilemez bir hale geldiğini gösteren bir gelişme." — Barış Soydan.

Bu, Bitcoin’in kuruluş felsefesine (merkeziyetsizlik) tamamen aykırı bir gelişme olmasına rağmen, Barış Soydan’ın belirttiği gibi, kriptoların artık merkezi finans sistemine entegre olduğunu ve yönünün ABD politika ve siyasetine (özellikle Trump’ın Çin görüşmeleri gibi) bağlı kaldığını gösteriyor.

Türkiye Borsası (BIST): Siyasi Tansiyon ve 14.000 Hedefi Arasında

Borsa İstanbul (BIST 100), siyasi risklerin kısa vadede azalmasıyla (CHP Kurultay davasının iptali) yüzü gülen endekslerden oldu ve %3,5’luk bir atak yaptı. Analist Devrim Akyıl, BIST'in 10.000 seviyesinden tepki verdiğini ve Kasım-Aralık aylarında yeni zirvelere doğru hareket ederek yıl sonu için 14.000 hedefine ulaşma potansiyeli taşıdığını düşünüyor.

Ancak bu iyimser tabloyu gölgeleyen çok ciddi riskler mevcut. Erdal Sağlam, siyasi tansiyonun düşürülme niyetinin olmadığını, aksine casusluk soruşturmaları ve kayyum atamaları gibi olaylarla piyasaları gergin tutan yeni sopaların sürekli oluşturulduğunu belirtiyor. Erdal Sağlam’a göre, bu siyasi gerilim, en ufak bir haberde bile büyük tepkiler yaratan ve doğal olarak enflasyonu artırıcı rol oynayan bir ortama yol açıyor. Devrim Akyıl da bu siyasi operasyonların, risk alma konusunda zorlanma yarattığını ve dolar bazında uzun vadeli resmin hala "bozuk" olduğunu ekliyor. Türkiye Borsası, bir yandan Devrim Akyıl'ın teknik hedeflerine yürüme potansiyeli gösterirken, diğer yandan Erdal Sağlam’ın dikkat çektiği kontrolsüz siyasi risklerin gölgesinde kalmaya devam ediyor.

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES): Kamu Güvensizliği ve Söğüşlenme Riski

Son dönemde BES’te yapılan yasal değişiklikler (devlet katkısının %50’den %0’a kadar düşürülme yetkisi) büyük tartışma yarattı. Bu durum, kamuya duyulan güvensizliği yeniden gündeme taşıyor.

Analist Cihat E. Çiçek, bu alanda en sert eleştiriyi getirerek, içinde kamu olan maddi bir konudan kesinlikle uzak durduğunu belirtiyor. Bu eleştirinin temelinde ise geçmişteki deneyimler ve kamu tarafından yönetilen sistemlerdeki "söğüşlenme" riski yatıyor.

"Ben malımı biliyorum abi ben malımı biliyorum ya kesin ya dünyanın en yüksek şeyini aldılar aidatlarını kestiler... ben kamuyla tamam mı yakınından geçmem içinde para olan maddi bir konu olan kamuyla ilgili şey ben abi söğüşleneceksem söyüşlenmem özel sektörde söyüşleneyim." — Cihat E. Çiçek.

Cihat E. Çiçek, BES fonlarının yüksek aidat kesintileriyle çalıştığını ve düşük bir emeklilik geliri sunabileceğini ima ederken, Erdal Sağlam’ın belirttiği gibi, mevcut ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadeledeki kredibilite erozyonu bu tür sistemlere olan güveni de kaçınılmaz olarak azaltıyor. Eğer hükümet tasarrufları manipüle etme yetkisini elinde tutuyorsa, BES, Cihat E. Çiçek'in gördüğü gibi, uzun vadeli bir yatırım aracı olmaktan ziyade, devletin düşük faizli borçlanma aracı haline gelebilir.


Özet Çıkarım: Kaçınılmaz Olan: Ya Çöküş Ya Reform

Uzmanların analizlerine bakıldığında, küresel ve yerel ekonomilerin derin bir yol ayrımında olduğu görülüyor. Altın ve gümüş, büyük iflas korkusu ve parasal sistemlere olan güvensizlik nedeniyle 8.000 dolarlık hedeflere doğru itiliyor. Fed, iflasları önlemek adına faiz indirimine mecbur kalırken, Türkiye’de Merkez Bankası kredibilitesini feda etme pahasına kuru frenlemeye çalışıyor.

Bu durum bize şunu gösteriyor: Merkez Bankaları, piyasaları kontrol etmek için artık eski yöntemleri (faiz yükseltme) kullanamıyor, çünkü bu sadece iflasa neden oluyor. Ya küresel sistemde köklü bir reform yapılacak ya da dünya, kamyon frenleri patlamışçasına (Cihat E. Çiçek’in ifadesiyle) duvara toslayacak. Bu karmaşık ortamda, yatırımcıların en büyük çıkarımı, geleneksel güven mekanizmalarının çöktüğü ve fiziki varlıkların, kağıt paranın hükümranlığının azaldığı yeni bir döneme girdiğimizdir.

25 Ekim 2025

Piyasaların Gürültüsünde Yolunu Bulmak



Finansal piyasaları anlamaya çalışırken kendinizi çelişkili uzman görüşleri ve karmaşık veriler arasında kaybolmuş hissettiğiniz oluyor mu? Yalnız değilsiniz. Bir yanda rekor kıran endeksler, diğer yanda yaklaşan kriz uyarıları... Bu gürültünün içinde doğru kararı vermek neredeyse imkansız görünebilir. Bu yazı, piyasaların nabzını tutan Bora Özkent, Barış Soydan, Artunç Kocabalkan, Selçuk Geçer ve Emre Şirin gibi önde gelen yorumcuların en çarpıcı analizlerini mercek altına alarak bu karmaşayı ortadan kaldırmayı hedefliyor. Manşetlerin ve ilk bakışta görünenin ardındaki şaşırtıcı gerçekleri ortaya çıkararak, son dönemdeki piyasa hareketlerinin arkasındaki dinamikleri anlamanız için bir rehber hazırladık.



Uzmanlar Çarpıştı: Altın, Borsa ve Piyasaları Sarsan 5 Şaşırtıcı Gerçek

1. Altın: Jeopolitik Gerilim ve Merkez Bankalarının Gizli Oyunu

Uzman yorumları incelendiğinde, altının uzun vadeli gücünün inkar edilemez olduğu konusunda net bir fikir birliği göze çarpıyor. Özellikle Selçuk Geçer ve Artunç Kocabalkan gibi isimler, bu gücün arkasındaki temel dinamikleri şu şekilde sıralıyor:

  • Süregelen jeopolitik riskler (Venezuela, Rusya, İsrail/Gazze, Çin/Tayvan).
  • Çin başta olmak üzere merkez bankalarının aralıksız altın alımları.
  • Beklenen FED faiz indirimleri.

Ancak uzun vadeli yatırım ile kısa vadeli alım-satım arasındaki farkı anlamak kritik önem taşıyor. Uzun vadeli görünüm pozitifken, Artunç Kocabalkan gibi yorumcular kısa vadede teknik engellere dikkat çekiyor. Örneğin, ons altının 4150 dolar direncini kırmakta zorlanması, fiyatta yatay bir harekete neden oluyor. Bu düşüşler ise Barış Soydan'ın belirttiği gibi, ciddi sayıda yatırımcı tarafından birer alım fırsatı olarak görülüyor.

Soydan, uzun vadedeki kurumsal iyimserliği şu sözlerle vurguluyor: "Goldman Sachs önümüzdeki yıl 5.005 dolar ve 2028'de de 6.000 dolara gidecek diyordu; o nedenle böyle düşüşleri alım fırsatı yapan da ciddi bir yatırımcı var."

Bu analizler, altının klasik piyasa dinamiklerinden çok, küresel istikrarsızlığa ve merkez bankalarının stratejik hamlelerine bir tepki olduğunu gösteriyor. Ancak kısa vadede teknik dirençler, fiyat hareketlerini belirlemeye devam ediyor.

2. Gümüş: Altının Gölgesindeki Uçucu Fırsat

Genellikle altınla birlikte anılsa da gümüşün kendine özgü dinamikleri var. Barış Soydan, gümüşün son dönemde altından daha sert bir düşüş yaşadığına dikkat çekiyor. Bunun nedeni, Londra’da yaşanan "fiziki gümüş bulunma problemi"nin çözülmesiyle piyasanın köpüğünü almasıydı. Bu durum, gümüş piyasasının sadece ekonomik göstergelerden değil, aynı zamanda tedarik zinciri sorunlarından da ne kadar etkilendiğini gösteriyor.

Soydan’ın analizi, gümüşün volatil yapısını bir kez daha ortaya koyuyor. Altına kıyasla daha riskli ama potansiyel olarak yüksek getirili bir yatırım alanı olduğu açık. Ancak bu da onu daha dikkatli analiz edilmesi gereken bir araç haline getiriyor.

3. Amerikan Borsası: Verilerin Ardındaki Şüpheci Bakış

ABD borsalarında son dönemdeki yükselişin arkasında, beklentilerin altında gelen enflasyon verileri var. Ancak Bora Özkent bu veriye eleştirel yaklaşıyor. Özkent, düşük gelen enflasyonun “anket bazlı” bir kalem olan owners’ equivalent rent üzerinden manipüle edilmiş olabileceğini söylüyor. Bu veri, ev sahiplerinin beyanlarına dayandığı için kolayca yönlendirilebilir.

Özkent bu durumu şu sözlerle dile getiriyor: “Ben daha böyle bir sahtekârlık görmedim. Enflasyonun düşeceği kalem bir anket! En kolay hile yapılacak yer orası.”

Bu eleştiri, yatırımcılar için önemli bir hatırlatma: Manşetlerdeki rakamlara körü körüne güvenmek yerine, verilerin kaynağını sorgulamak gerekiyor. Piyasalar kısa vadede olumlu tepki verse de, manipülasyon ihtimali uzun vadede ciddi düzeltmelere neden olabilir.

4. Türkiye Borsası: Siyasi Tetikleyicilerle Gelen Riskli Ralli

Borsa İstanbul'da yaşanan son rallinin ekonomik değil, siyasi bir tetikleyicisi vardı. Mahkemenin CHP kurultayına dair “Mutlak Butlan davası”nı reddetmesi, piyasalarda kısa süreli bir rahatlama yarattı. Bu gelişme sonrası CDS priminde düşüş, banka hisselerinde sert yükseliş ve rekor işlem hacmi görüldü.

Ancak Emre Şirin, bu ralliyi “olmaması gereken bir krizin sona ermesinin kutlanması” olarak nitelendiriyor. Şirin’e göre bu tür siyasi dalgalanmalar, küçük yatırımcılar için tehlikeli bir oynaklık yaratıyor. Temeli sağlam olmayan bu yükseliş, kısa sürede tersine dönebilecek kadar kırılgan.

Sonuç: Manşetlerin Ötesine Bakmak

Finansal piyasalar, ekonomik veriler, siyasi gelişmeler ve yorumcu analizlerinin iç içe geçtiği karmaşık bir ağdır. Uzmanların görüşlerinden çıkarılacak en önemli ders ise basit: Her veri bir hikaye anlatır, ama o hikayeyi doğru okumak gerekir. Bora Özkent ve Emre Şirin’in de vurguladığı gibi, başarılı yatırımcılar sadece rakamlara değil, rakamların ardındaki niyetlere bakabilenlerdir.

Manşetlerin gürültüsü içinde aklı korumak, uzun vadeli kazancın en temel kuralıdır.

23 Ekim 2025

Piyasa Kulislerinden Sızan 5 Şaşırtıcı Gerçek: Bildiğiniz Her Şeyi Unutun



Piyasa Kulislerinden Sızan 5 Şaşırtıcı Gerçek: Bildiğiniz Her Şeyi Unutun

Gürültünün Ötesindeki Sinyaller

Ekonomik gündem, bir bilgi bombardımanı altında. Bir yanda Merkez Bankası'nın faiz kararları, diğer yanda borsanın anlık dalgalanmaları ve manşetleri süsleyen siyasi gelişmeler... Bu gürültünün içinde net bir sinyal yakalamak, geleceğe dair bir öngörüde bulunmak giderek zorlaşıyor. Ancak bu karmaşanın ardında, piyasanın önde gelen yorumcuları Murat Muratoğlu, Remzi Özdemir, Barış Soydan, Artunç Kocabalkan, Tunç Şatıroğlu, Selçuk Geçer, İslam Memiş ve Emre Şirin gibi isimlerin tartıştığı, çoğu zaman gözden kaçan daha derin gerçekler yatıyor.

Bu uzmanların analizlerinden süzülen ortak bir tema var: Siyasi istikrardan resmi hedeflere, küresel düzenden yerel adalet sistemine kadar her seviyede yaşanan derin bir güven krizi. Bu yazı, bu analizlerden damıtılan en sarsıcı ve birbiriyle bağlantılı 5 çıkarımı ortaya koyarak, görünenin ötesindeki ekonomik manzarayı anlamanıza yardımcı olmayı amaçlıyor.




1. Siyasetin Ekonomiyle Gizli Dansı: "Heybedeki Büyük Turp" Planı

Ekonominin geleceğini sadece faiz oranları ya da enflasyon verileri değil, aynı zamanda Ankara kulislerinde fısıldanan gizli siyasi stratejiler de şekillendiriyor. Gazeteci Remzi Özdemir'in ortaya attığı "heybedeki büyük turp" metaforu, ekonomik kararların aslında siyasi bir senaryonun piyonu olduğunu gözler önüne seriyor. Bu metafor, olası bir cumhurbaşkanı adayı olarak görülen Mansur Yavaş'ı siyaseten oyun dışına itmeyi hedefleyen bir stratejiyi tanımlıyor.

Özdemir’e göre, eğer bu plan başarıyla uygulanırsa, hükümet asgari ücret ve emekli maaşlarına yapacağı yüksek zamlarla geçici bir "bahar havası" yaratıp ülkeyi ani bir erken seçime götürebilir. Bu senaryo, piyasalardaki siyasi istikrara olan inancı temelden sarsıyor. Tunç Şatıroğlu’nun da "Büyük Turplar belirsizliği" olarak adlandırdığı bu durum, piyasaların üzerinde adeta bir "Demokles’in kılıcı" gibi sallanıyor.


2. Enflasyonla Mücadele Bitti mi? "Malavi Modeli"ne Hoş Geldiniz

Ankara’daki bu siyasi satranç, ekonomik öngörülebilirliği yok ederken, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelesine olan inanç da temelden sarsılmış durumda. Tunç Şatıroğlu, Merkez Bankası’nın son faiz indirimiyle birlikte 2026 yılı için belirlenen %16’lık enflasyon hedefinden fiilen vazgeçildiğini “bitti yani o iş” sözleriyle özetliyor.

Türkiye artık tek haneli enflasyon hedeflerinden değil, %28 civarındaki "Malavi modeli" seviyelerinden söz ediyor olabilir. Barış Soydan’a göre bu güven kaybı, Türk Lirası’nın reel getirisini negatife düşürerek vatandaşları hızla dövize yöneltiyor. Sadece bir haftada yapılan 2,2 milyar dolarlık döviz alımı, dolarizasyonun nasıl körüklendiğini açıkça gösteriyor.


3. Altın Düşüşünün Perde Arkası: "Keriz Silkeleme" mi, Hegemonya Savaşı mı?

Altın fiyatlarında yaşanan son sert düşüş, basit bir kâr satışı olarak açıklanamayacak kadar karmaşık dinamikler barındırıyor. Murat Muratoğlu ve Remzi Özdemir gibi isimler bu durumu “keriz silkeleme” operasyonu olarak tanımlıyor. Küçük yatırımcı panikle oyundan düşürülürken, büyük oyuncular yeniden pozisyon alıyor olabilir.

Artunç Kocabalkan ise olayı daha küresel bir düzleme taşıyor: BRICS ülkeleri, dolara olan güvenlerini yitirerek yeni bir "değer sistemi" yaratma çabasında. “Biz çok büyük ticaret yapıyoruz, senin basmış olduğun kağıt parçası paçavra. Biz buna güvenmeyiz.” sözleri, altının bu yeni dönemdeki stratejik konumunu özetliyor.

İslam Memiş ise küçük yatırımcıyı uyarıyor: “Bu bir manipülasyon süreci, altın düşmez algısı bilinçli oluşturuldu.” diyor. Yani yeni bir sert satış dalgası kapıda olabilir.


4. Neden Sürekli Fakirleşiyoruz? "Çalıştıkça Yoksullaşan Toplum" Gerçeği

Emre Şirin’in tanımıyla Türkiye, “çalıştıkça yoksullaşan bir toplum”a dönüşmüş durumda. Ücretli kesim ürettikçe değer yaratıyor, ancak bu değer sistematik biçimde küçük bir azınlığın cebine akıyor. Bu servet transferi mekanizması, faiz oranlarının ötesinde, hukukun üstünlüğü ve adalet gibi yapısal sorunların bir sonucu.

TEPAV raporuna göre gelir adaletsizliği artık ekonomik değil, sosyal bir kırılma noktasına ulaşmış durumda. Adalet ve şeffaflık yeniden tesis edilmeden kalıcı refah artışı mümkün değil.


5. Ufuktaki Kaçınılmaz Son: Büyük "Kur Şoku" Beklentisi

Selçuk Geçer’e göre Türkiye, büyük bir “kur şoku”na doğru emin adımlarla ilerliyor. İç talep çökmüş durumda; ihracat ise rekabetçi olabilmek için “değersiz TL”ye ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle kur şoku artık sadece bir risk değil, bazı kesimler için beklenen bir kurtuluş senaryosu haline gelmiş durumda.

Geçer, bu dinamiklerin sonucunda dolar/TL kurunun 80, hatta 120 TL’ye yükselebileceğini, gram altının ise 12.000–15.000 TL bandına ulaşabileceğini öngörüyor.


Sonuç: Fırtınada Rota Çizmek

Ankara’da bir siyasi manevra olarak başlayan “büyük turp” planı, Şatıroğlu’nun işaret ettiği gibi piyasa güvenini sarsan belirsizliği yaratıyor. Bu yerel kırılganlık, Kocabalkan’ın anlattığı küresel “hegemonya savaşı”nda ve Şirin’in analiz ettiği “servet transferi düzeninde” yankılanıyor. Nihai sonuç ise Geçer’in tasvir ettiği “kur şoku” senaryosu.

Ortak tema, her seviyede kendini gösteren derin bir güven krizidir. Sıradan vatandaş için asıl soru şu: Bu fırtınada nasıl rota çizilir? Belki de çözüm, hızlı cevaplar aramak yerine, bu karmaşık dinamikleri anlamaya çalışmakla başlıyordur.

Faiz Kararı Öncesi Piyasalar ve Stratejik Değerlendirmeler

Haftalık Piyasa Bülteni: Faiz Kararı Öncesi Piyasalar ve Stratejik Değerlendirmeler

1. Haftanın Panoraması: Değerli Metallerdeki Sert Düzeltme ve Yurt İçi Gündem

Geride bıraktığımız hafta, piyasaları iki ana eksende sınadı. İlk olarak, tarihi zirvelere ulaşan altın ve gümüşte gözlenen keskin kâr satışları, yatırımcıları hazırlıksız yakaladı ve portföy stratejilerini yeniden sorgulattı. Güvenli limanlardaki bu sert düzeltme, küresel risk iştahından yurt içi varlık fiyatlamalarına kadar geniş bir yelpazeyi etkiledi. İkinci olarak, yurt içinde tüm dikkatler bu hafta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) açıklayacağı para politikası faiz kararına çevrildi. Eş zamanlı olarak, reel sektör temsilcilerinden gelen krediye erişimdeki zorluklar ve artan döviz yükümlülüklerine ilişkin endişe verici sinyaller, ekonomik gündemin en üst sıralarında yerini aldı. Bu bülten, bu kritik gelişmeleri analiz ederek önümüzdeki dönem için stratejik bir yol haritası sunmaktadır.

2. Küresel Piyasalar: Altın Fırtınası ve Bilanço Sezonu

Küresel piyasalardaki dinamikler, Türkiye'deki yatırımcıların portföy kararları için belirleyici bir rol oynamaya devam etmektedir. Özellikle değerli metallerde yaşanan fırtına ve ABD piyasalarında bilanço sezonu ile şekillenen gündem, varlık dağılımı stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesini gerektiren önemli sinyaller barındırmaktadır.

2.1. Değerli Metallerde Sert Kâr Satışları

Geçtiğimiz Cuma sabahı ulaşılan 4.379 dolarlık tarihi zirvesinin ardından ons altın, sert bir kâr realizasyonu dalgasıyla karşılaşarak 4.000 dolar seviyelerine doğru güçlü bir geri çekilme yaşadı. Bu düşüş, özellikle son dönemdeki hızlı yükselişin ardından gelen doğal bir "kâr satışı" olarak değerlendirilmektedir. Gümüşteki değer kaybı ise altına kıyasla daha şiddetli oldu. Bu durumun arkasında iki temel faktör bulunmaktadır:

  1. Piyasa Derinliği: Gümüş piyasasının altına göre daha sığ bir yapıya sahip olması, satış baskısının fiyatlar üzerinde daha orantısız bir etki yaratmasına neden olmuştur.
  2. Arz-Talep Dengesi: Londra piyasasında daha önce yaşanan arz sıkıntısının, Çin ve ABD'den 1.000 tondan fazla fiziki gümüşün bölgeye taşınmasıyla giderilmesi, gümüş üzerindeki yukarı yönlü baskıyı azaltarak düşüşü hızlandırmıştır.

2.2. Düzeltmenin Ardındaki Dinamikler ve Uzun Vadeli Görünüm

Artunç Kocabalkan gibi analistler bu hareketi bir "temizlenme" olarak nitelendirirken, Selçuk Geçer de bunun bir "düzeltme" olduğunun ve ana trendi değiştirmediğinin altını çizmektedir. Fiyatlardaki bu geçici geri çekilmeye rağmen, altını uzun vadede destekleyen temel makroekonomik ve jeopolitik argümanlar geçerliliğini korumaktadır:

  • Jeopolitik Gerilimler: ABD ile Çin arasındaki ticaret ve teknoloji savaşlarının tırmanması, Rusya-Ukrayna gerilimi ve üst düzey askeri yetkililer tarafından dile getirilen potansiyel bir "Dünya Savaşı" riski, güvenli liman varlıklara olan talebi canlı tutmaktadır.
  • Merkez Bankası Alımları: Başta Çin olmak üzere BRICS ülkelerinin merkez bankaları, rezervlerini çeşitlendirme stratejileri doğrultusunda fiziki altın alımlarına devam etmektedir. Bu durum, altın için stratejik bir talep tabanı oluşturmaktadır.
  • Teknik Destek Seviyeleri: Sakso Bank analisti Ole Hansen gibi deneyimli isimler, zirveden yaklaşık %10'luk bir düzeltmenin ons altını 3.973 dolar seviyesine getirebileceğini belirtmekte ve bu seviyeyi potansiyel bir teknik destek noktası olarak işaret etmektedir.

2.3. ABD Piyasaları ve Bilanço Gündemi

ABD borsalarında bilanço sezonu, piyasaların yönü üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Netflix gibi bazı teknoloji şirketlerinden gelen beklenti altı sonuçlar piyasada dalgalanmaya yol açarken, gözler önümüzdeki hafta bilançolarını açıklayacak olan Microsoft ve Google gibi teknoloji devlerine çevrilmiş durumda. Bu şirketlerden gelecek sonuçlar, piyasanın genel yönü açısından kritik bir gösterge olacaktır. Aynı zamanda, ABD'de hükümetin kapanma riski de piyasalar üzerinde bir belirsizlik unsuru olarak varlığını sürdürmektedir. Küresel risk iştahındaki bu dalgalanmaların, Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar üzerindeki etkileri yakından izlenmelidir.

3. Türkiye Makroekonomik Gündemi: Faiz, Kur ve Reel Sektör

Türkiye ekonomisi, TCMB'nin faiz kararıyla sınanacak kısa vadeli bir denge ile reel sektörden gelen ve giderek büyüyen orta vadeli bir "kur şoku" riski arasında sıkışmış bir görünüm arz etmektedir. Bu hafta alınacak kararlar, bu hassas dengenin hangi yöne evrileceğini belirleyecektir.

3.1. Gözler Merkez Bankası'nın Faiz Kararında

Bu hafta piyasaların en önemli gündem maddesi, Perşembe günü açıklanacak olan TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) faiz kararıdır. Karara ilişkin piyasa beklentileri ve potansiyel senaryolar aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:

Kurum/Beklenti Faiz İndirim Tahmini Potansiyel Etki
JP Morgan 100 Baz Puan Piyasa beklentisinin altında kalabilir, sınırlı etki yaratabilir.
Piyasa Konsensüsü 150 Baz Puan Fiyatlamalar dahilinde, karar sonrası hafif bir realizasyon görülebilir.
QNB Finansbank Pas Geçmesi (0 Puan) Sürpriz olarak algılanır, TL mevduat faizlerini yüksek tutar, borsada satış getirebilir.

Mevcut durumda %39,5 ile %43,5 aralığında seyreden TL mevduat faiz oranlarının seyri, PPK'nın vereceği kararla doğrudan ilişkili olacaktır. Beklentiler dahilinde bir indirim, mevduat faizlerinde bir miktar daha geri çekilmeye neden olabilirken, sürpriz bir "pas geçme" kararı mevcut seviyelerin korunmasını sağlayabilir.

3.2. Reel Sektörden Gelen Alarm Sinyalleri

Reel sektör, son dönemde artan finansman zorluklarıyla karşı karşıyadır. Merkez Bankası verilerine göre, reel sektörün döviz yükümlülükleri 354,8 milyar dolar ile rekor bir seviyeye ulaşmıştır. İTO, ATO, ASKON ve MÜSİAD gibi önde gelen iş dünyası kuruluşlarının krediye erişimdeki zorluklara ilişkin şikayetleri, analist Selçuk Geçer'in "Büyük Kur Şoku Geliyor" uyarısıyla birleştiğinde, mevcut kredi sıkışıklığının basit bir finansman sorunundan öte, sistemik bir risk birikimine işaret ettiği endişelerini güçlendirmektedir.

3.3. Döviz Kurları ve Rezerv Yönetimi

Reel sektörün 354,8 milyar dolarlık rekor döviz yükümlülüğü, TCMB'nin rezervlerini neden bu kadar dikkatli yönetmek zorunda olduğunun en somut kanıtıdır. Bastırılmış kur politikası, bir yandan şirketleri ihracatta zorlarken, diğer yandan Merkez Bankası'nı rezervlerini eritme pahasına kırılgan bir istikrarı sürdürmeye itmektedir. Merkez Bankası'nın eski baş ekonomisti Hakan Kara'nın hesaplamalarına göre, TCMB bu politikayı desteklemek amacıyla Eylül başından bu yana net 7,6 milyar dolarlık döviz satışı gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte, Merkez Bankası'nın Eylül ayında 10 milyar dolarlık döviz satışına rağmen rezervlerini doğru zamanda yaptığı altın satışları ile artırması, başarılı bir rezerv yönetimi hamlesi olarak değerlendirilmektedir. Hatta bu hamle, piyasa kulislerinde, Merkez Bankası yönetiminin ekonomi yönetimine karşı "Ben sensiz de bir şeyler yapabilirim" diyerek bağımsız hareket etme kabiliyetini sergileme biçimi olarak yorumlanmıştır.

4. Yurt İçi Varlık Piyasaları: Borsa, Altın ve Siyasi Riskler

Bir önceki bölümde ele alınan makroekonomik dinamikler ve politik gündem, Borsa İstanbul, altın ve döviz gibi temel yatırım araçları üzerinde somut etkiler yaratmaktadır. Yatırımcıların bu etkileri doğru okuması, portföy stratejileri açısından hayati önem taşımaktadır.

4.1. Borsa İstanbul: Faiz Beklentileri ve Teknik Seviyeler

Borsa İstanbul, haftayı pozitif bir seyirle tamamlayarak faiz kararı öncesinde iyimser bir duruş sergiledi. Bu yükselişin arkasında iki temel beklenti öne çıkmaktadır:

  1. Faiz İndirimi: Piyasalar, TCMB'den genel beklenti olan 150 baz puanlık bir faiz indirimini büyük ölçüde fiyatlamış durumdadır.
  2. Siyasi Gündem: Cuma günü görülecek olan CHP kurultay davasından piyasaları olumsuz etkileyecek bir karar çıkmayacağı yönündeki beklenti, risk algısını düşürmektedir.

Teknik olarak BIST 100 endeksinin 10.700 puan seviyesi üzerinde kalıcı olması, mevcut rallinin devamı için önemli bir sinyal olarak görülmektedir. Ancak, dolar bazında bakıldığında endeksin ana düşüş trendini henüz kırmadığı ve makroekonomik risklerin devam ettiği unutulmamalıdır.

4.2. Fiziki Altın Piyasası ve Altın Sertifikası'ndaki Ayrışma

Küresel piyasalardaki sert düşüş, yurt içi altın piyasasında da yankı buldu. Kapalıçarşı'da yaşanan yoğun satış baskısı, gram altın alış ve satış fiyatları arasındaki makasın 100 TL gibi son dönemde görülmemiş seviyelere kadar açılmasına neden oldu. Benzer şekilde, Borsa İstanbul'da işlem gören Darphane Altın Sertifikası da %5'lik sert bir düşüşle devre keserek taban oldu. Bu düşüşle birlikte, sertifikanın fiziki gram altına göre %30'u aşan primi %25 seviyesine geriledi. Bu prim farkının, arbitraj arayan yatırımcıların baskısıyla, orta vadede %15-20 bandına doğru gerilemesi rasyonel bir beklentidir. Mevcut %25'lik seviye halen yüksek bir risk primi içermektedir.

5. Haftanın Takvimi ve Stratejik Yatırımcı Notları

Bu bölümde, hafta boyunca analiz edilen tüm verileri sentezleyerek yatırımcılara yönelik net, ileriye dönük ve uygulanabilir bir stratejik çerçeve sunuyoruz.

5.1. Önümüzdeki Haftanın Kritik Gündem Maddeleri

Yatırımcıların ajandasında olması gereken ve piyasaların seyrini doğrudan etkileme potansiyeline sahip iki önemli gelişme bulunmaktadır:

  • TCMB Para Politikası Kurulu Faiz Kararı: Haftanın en kritik verisi olarak, hem TL varlıklar hem de genel risk iştahı üzerinde belirleyici olacaktır.
  • CHP Kurultay Davası Duruşması: Beklenmedik bir sonucun yaratabileceği siyasi gerilim, piyasalarda kısa vadeli volatiliteye neden olabilir.

5.2. Stratejik Değerlendirme: Riskler ve Fırsatlar

Bültenimizde ele alınan gelişmeler ışığında, yatırımcıların dikkat etmesi gereken riskler ve değerlendirebileceği potansiyel fırsatlar aşağıda özetlenmiştir.

Öne Çıkan Riskler:

  • Faiz Kararı Volatilitesi: TCMB'nin piyasa beklentisinden farklı bir adım atması, özellikle faizleri "pas geçmesi", borsada ve diğer riskli varlıklarda sert satışları tetikleyebilir.
  • Reel Sektör Kırılganlığı: Reel sektörün artan borçluluğu ve kredi sıkışıklığı, orta vadede hem bankacılık sektörü hem de genel olarak borsa için bir risk unsuru olmayı sürdürmektedir.
  • Altında "Ölü Kedi Zıplaması" Riski: Değerli metallerdeki sert düşüşlerin ardından net bir dip oluşumu teyit edilmeden yeni pozisyonlar açmak, teknik analizde "ölü kedi zıplaması" olarak adlandırılan, düşüş trendi içindeki geçici ve aldatıcı tepki yükselişlerine yakalanma riski taşımaktadır.

Potansiyel Fırsatlar:

  • Borsada Kısa Vadeli Ralli: Beklentiler doğrultusunda bir faiz indirimi gelmesi ve siyasi gündemden olumsuz bir haber akışı olmaması durumunda, Borsa İstanbul'da mevcut "rahatlama rallisi" (relief rally) bir süre daha devam edebilir.
  • Uzun Vadeli Altın Pozisyonları: Mevcut sert düşüş, jeopolitik ve makroekonomik ana trendin devam edeceğine inanan uzun vadeli yatırımcılar için, piyasanın dengelenmesinin ardından kademeli alım fırsatları sunabilir.

22 Ekim 2025

Altın Çakıldı: Dört Uzman Ne Diyor, Yatırımcı Şimdi Ne Yapmalı?

Altın Çakıldı: Dört Uzman Ne Diyor, Yatırımcı Şimdi Ne Yapmalı?

Giriş: Zirveden Gelen Düşüşün Ardından

Rekor seviyeleri gördükten sonra altın fiyatlarında yaşanan keskin düşüş, birçok yatırımcıyı belirsizlik ve kafa karışıklığı içinde bıraktı. Zirveden gelen bu sert satış dalgası bir alım fırsatı mı, yoksa daha büyük bir düşüşün habercisi mi?

Bu yazı, piyasadaki gürültüyü azaltmak amacıyla Türkiye'nin önde gelen dört finans yorumcusunun (Artunç Kocabalkan, Barış Soydan, Selçuk Geçer ve Tunç Şatıroğlu) görüşlerini mercek altına alıyor. Dört uzman da bu düşüşün uzun vadeli trendi bozmadığı konusunda hemfikir olsa da, yatırımcının en kritik sorusuna verdikleri cevapta keskin bir şekilde ayrışıyorlar: Bu bir "altın" alım fırsatı mı, yoksa acemileri tuzağa çeken bir "ölü kedi zıplaması" mı?

1. Düşüşün Perde Arkası: "Stratejik Düzeltme" mi, "Panik Tuzağı" mı?

Piyasadaki paniğe rağmen, analiz edilen dört uzmanın da üzerinde anlaştığı temel bir konsensüs bulunuyor: Bu bir trend sonu değil, sağlıklı bir düzeltme. Ancak bu düzeltmenin tanımı ve derinliği konusunda görüşler ayrışıyor.

Barış Soydan, düşüşün arkasındaki teknik ve piyasa dinamiklerine dikkat çekiyor. Hem küresel piyasalardaki kâr realizasyonları hem de Türkiye'deki yerel satış baskısı bu düşüşü tetikledi. Özellikle Kapalıçarşı'da artan satışlar ve alış-satış makasının 100 liraya kadar genişlemesi, yurt içi baskıyı gözler önüne seriyor. Teknik olarak ise Soydan, ons altında iki kez zirve yapıldıktan sonra gelen düşüşle oluşan ve bir düzeltme sinyali olarak kabul edilen "M formasyonuna" (ikili tepe) işaret ediyor.

Artunç Kocabalkan ise düşüşü hız faktörüyle açıklıyor. Yükselişin olağanüstü hızlı olduğunu belirten Kocabalkan, kendi sosyal medya paylaşımını referans göstererek durumu, "6 ayda olacak hareketin 20 güne sığdığını" şeklinde özetliyor. Bu nedenle yaşanan sert düşüşü, piyasanın sağlıklı bir nefes alması olarak görülebilecek bir "temizlenme" olarak nitelendiriyor.

2. Kritik Soru: "Şimdi Alınır mı?" Konusundaki Keskin Fikir Ayrılıkları

Ancak "düzeltme" tanımındaki bu ortaklık, yatırımcının asıl sorusu olan "Şimdi alınır mı?" masaya geldiğinde yerini keskin bir fikir ayrılığına bırakıyor. Bu noktada analizler, iki ana kampa ayrılıyor: Fırsatçılar ve temkinliler.

İyimser ve Net Görüş: Artunç Kocabalkan

Artunç Kocabalkan, net seviyeler belirterek en eyleme dönük tavsiyeyi sunuyor. Ona göre ana trend bozulmadı ve düşüşler alım fırsatı niteliğinde. Kocabalkan, ons altın için 4155 üzerinde hareketin tetiklenebileceğini, 4210'un üzerinde ise bunun bir "kesin al" sinyali olacağını belirtiyor.

Temkinli ve Uyarıcı Görüş: Tunç Şatıroğlu

Tunç Şatıroğlu ise tam tersi bir yaklaşımla yatırımcıları güçlü bir şekilde uyarıyor. Bu tür sert düşüşlerin ardından gelen toparlanma denemelerinin yanıltıcı olabileceğini ve bunun bir "ölü kedi zıplaması" olabileceğini ifade ediyor. Geçmişteki benzer düşüşleri (2011 ve 2020) örnek gösteren Şatıroğlu, aceleci davranmak yerine piyasada net bir "taban oluşumunu" beklemenin önemini vurguluyor.

Uzun Vadeli ve Jeopolitik Perspektif: Selçuk Geçer

Selçuk Geçer, kısa vadeli dalgalanmaları tamamen göz ardı ederek makro resme odaklanıyor. Ona göre altındaki asıl yükseliş hikayesi, tırmanan jeopolitik gerilimler ve ima ettiği "3. Dünya Savaşı" ihtimalidir. Bu büyük resim karşısında mevcut düşüşün bir önemi olmadığını savunan Geçer, altının ilk hedefinin "kolay bir şekilde 6.000 dolar olacağını" öngörüyor.

Uluslararası Not: Ole Hansen (Saxo Bank)

Barış Soydan'ın aktardığı Saxo Bank analisti Ole Hansen'in görüşü, temkinli tarafa uluslararası bir veri ekliyor. Hansen'e göre, eğer zirveden başlayan düzeltme devam ederse ons altının 3.973 dolara kadar gerileme potansiyeli bulunuyor.

3. Gümüş Neden Daha Çok Vuruldu?

Gümüşteki düşüşün altından neden daha sert olduğu sorusuna Barış Soydan'ın analizi net bir cevap sunuyor. Bunun iki temel nedeni var:

  1. Sığ Piyasa: Gümüş piyasası, altına kıyasla çok daha sığdır, bu da fiyat hareketlerinin daha sert olmasına yol açar.
  2. Arz Sıkışıklığının Giderilmesi: Londra'da bir süredir devam eden arz sıkışıklığı, Çin ve Amerika'dan "uçaklarla 1000 tondan fazla gümüş taşınarak" giderildi. Bu durum, fiyat üzerindeki yukarı yönlü baskıyı ortadan kaldırdı ve düşüşü hızlandırdı.

4. Büyük Resim: Türkiye Ekonomisi ve Ufuktaki "Kur Şoku" Tehlikesi

Uzmanların analizleri sadece değerli metallerle sınırlı kalmıyor; Türkiye ekonomisine dair önemli uyarılar da içeriyor.

Bu konuda en çarpıcı uyarı Selçuk Geçer'den geliyor. Geçer, altın analizinin ötesine geçerek Türkiye ekonomisi için "büyük kur şoku geliyor" uyarısında bulunuyor. Bu iddiasını, reel sektörün rekor seviyeye ulaşan döviz yükümlülüklerine ve son dönemde hem muhalif hem de hükümete yakın iş dünyası temsilcilerinden gelen artan şikayetlere dayandırıyor.

Geçer'in durumu özetleyen analizi oldukça dikkat çekici:

Reel sektörün bas bas bağırmasının iki temel nedeni olabilir: Birincisi gerçekten batıyorlar. İkincisi de olası bir kur şokunun haberini bize veriyor ve bizi buna hazırlıyor olabilirler.

Geçer'in bu makro ve dramatik uyarısı uzun vadeye işaret ederken, Barış Soydan piyasanın gözünü daha yakın bir ufka, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın faiz kararına çevirdiğini hatırlatıyor. Bu durum, piyasa oyuncularının apokaliptik senaryolardan önce, kısa vadeli TL enstrümanlarının getirisini etkileyecek somut verilere odaklandığını gösteriyor.

Sonuç: Yol Haritası mı, Mayın Tarlası mı?

Dört uzmanın analizleri bir araya getirildiğinde net bir tablo ortaya çıkıyor: Hepsi altının uzun vadeli yükseliş hikayesine inanıyor, ancak kısa vadeli yol haritası konusunda keskin bir şekilde ayrışıyorlar.

Son tahlilde, uzmanların sunduğu panorama, yatırımcının kendi karakterini sorgulamasını gerektiriyor. Bir yanda Kocabalkan'ın sunduğu teknik seviyelere dayalı, cesur ve trader-odaklı bir yaklaşım var. Karşısında ise Şatıroğlu'nun tarihsel verilerle desteklediği, sabrı ve teyidi önceleyen temkinli yatırımcı duruşu yer alıyor. Geçer'in jeopolitik tırmanışa dayalı makro tezi bu kısa vadeli gürültüyü tamamen reddederken, Soydan'ın aktardığı uluslararası veriler temkinli tarafa ağırlık katıyor. Bu nedenle yatırımcının kararı, sadece rakamlara değil, "Ben ne tür bir yatırımcıyım?" sorusuna vereceği samimi cevaba bağlıdır.

Dalgalı Piyasalarda Panik Değil, Bilgelik Kazandırır

Yatırımcı Psikolojisi Rehberi: Dalgalı Piyasalarda Sakin Kalma Sanatı

Giriş: Kırmızı Rakamlar ve Panik Hissi

Yatırım portföyünüzü açtığınızda gördüğünüz kırmızı rakamlar, özellikle piyasaya yeni adım attıysanız, kalbinizin daha hızlı çarpmasına neden olabilir. “Trend mi değişti? Her şeyi satmalı mıyım?” gibi sorular zihninizde dönmeye başlar. Bu, pek çok yatırımcının yaşadığı doğal bir panik ve endişe anıdır. Bu rehberin amacı, bu gibi anlarda sizi duygusal kararların tehlikelerinden korumak ve piyasa hareketlerini doğru okumanız için size bir zihinsel araç seti sunmaktır. Bu rehber, dalgalı denizlerde geminizi limana sağlam yanaştırmanız için pusulanız olacak.

1. Piyasanın Doğal Ritmi: Neden Düz Bir Çizgide Yükselmez?

Her şeyden önce kabul etmemiz gereken temel bir gerçek vardır: hiçbir piyasada dümdüz bir çizgi yoktur. Piyasa grafikleri, zirveleri ve dipleri olan bir dağ silsilesine benzer; düz bir otobana değil. Fiyatlardaki düşüşler, en az yükselişler kadar bu yolculuğun normal ve beklenen bir parçasıdır. Bu geri çekilmeleri anladığınızda, paniğe kapılmak yerine durumu daha objektif değerlendirebilirsiniz.

1.1. Sık Duyacağınız İki Terim: "Düzeltme" ve "Kar Satışı"

Piyasadaki düşüşleri anlamlandırmak için kullanılan iki yaygın terim vardır:

  • Düzeltme: Bir varlığın fiyatında yaşanan sert bir yükselişin ardından gelen geçici geri çekilmedir. Trendin bittiği anlamına gelmez; sadece piyasanın nefes aldığı bir moladır. Analist Selçuk Geçer’in belirttiği gibi, Fed toplantısı öncesi altın ve Bitcoin’de yaşanan geri çekilmeler bu duruma bir örnektir.
  • Kar Satışı: Bir varlık yükseldiğinde, yatırımcıların kazançlarını realize etmek için satış yapması sonucu oluşan düşüşlerdir. Analist Barış Soydan, altın ve gümüşteki düşüşü “ciddi bir kar satışı” olarak tanımlar.

1.2. İki İleri, Bir Geri: Yükseliş Trendinin Anatomisi

Piyasanın ana yükseliş trendini, Barış Soydan’ın “Yeniçeri yürüyüşü” benzetmesiyle anlamak mümkündür: iki ileri, bir geri. Bu geri çekilmeler, trendin bittiğinin değil, sağlıklı bir şekilde devam ettiğinin işaretidir. Selçuk Geçer’in de vurguladığı gibi, “ana trendte bir değişiklik yok, ana trend yukarıya doğru devam ediyor.”

2. Yatırımcının En Büyük Düşmanı: Duygusal Kararlar

Piyasalardaki düşüşlerden daha tehlikeli bir şey varsa, o da bu düşüşler sırasında korku ve panikle verilen kararlardır. Mantığın yerini duyguların aldığı anlar, yatırımcıların en büyük hataları yaptığı anlardır.

2.1. "Son Vagondan Binmek": Fırsatı Kaçırma Korkusunun (FOMO) Bedeli

“Son vagondan binmek”, bir varlığın fiyatı zaten çok yükselmişken, “daha fazla kaçıracağım” korkusuyla aceleyle alım yapma eğilimidir. Bu, Fırsatı Kaçırma Korkusu’nun (FOMO) en net tezahürüdür. Barış Soydan bu konuda net bir uyarıda bulunur: “Böyle rallilere son vagondan atlanmak hep risklidir... son vagondan atlayanlar da bu işten zararlı çıkar.”

2.2. Panik Satışı: Sürüyle Birlikte Uçuruma Atlamak

Panik satışı, düşüş anlarında durumu analiz etmeden, sadece piyasa düştüğü için ve diğerleri de sattığı için satış yapma davranışıdır. Bu sürü psikolojisi, sizi varlıklarınızı tam da en dip seviyelerden satmaya iter ve uzun vadeli kazanç potansiyelinizi yok eder.

3. Fırtınada Pusulanız: Uzun Vadeli ve Sağlam Bir Bakış Açısı

Duygusal kararlardan korunmanın ve başarılı bir yatırımcı olmanın anahtarı, kısa vadeli fiyat dalgalanmalarına değil, bir varlığın değerini oluşturan uzun vadeli ve temel dinamiklere odaklanmaktır. Fiyat bir sonuçtur; asıl önemli olan o sonucu doğuran sebeplerdir.

3.1. Fiyat Etiketinin Ötesini Görmek: Bir Varlığı Yükselten "Nedenler"

Selçuk Geçer’in de altını çizdiği gibi: “Bir ürünün alınıp satılmasını belirleyen şey fiyatı değildir; koşullarıdır, nedenleridir, sebepleridir.” Bir yatırım kararını sadece “bu fiyat çok yükseldi” diyerek vermek yerine, kendinize şu soruyu sormalısınız: “Bu varlığı yükselten yapısal sebepler hala geçerli mi?”

Varlık KategorisiYükselişi Destekleyen Yapısal SebeplerKaynak Uzman
Altın1. Fed’in faiz indirimleri
2. Merkez bankalarının artan alımları
3. Jeopolitik riskler
Barış Soydan, Selçuk Geçer
Teknoloji/Yapay Zeka1. Devasa yatırımlar
2. Faiz indirimlerinin sektöre yararı
3. Kripto etkisi
Selçuk Geçer
Kripto Paralar1. Bankaların blok zinciri çalışmaları
2. Bitcoin’in 100.000$ üstü tabanı
3. Faiz indirimi beklentisi
Selçuk Geçer

3.2. Ana Trendi Hatırlamak ve Sabırlı Olmak

Piyasalar, yükseliş trendi içinde olsalar bile bazen belirli bir fiyat aralığında sıkışabilir. Selçuk Geçer, altının bir süre 4100–4400 dolar bandında gidip gelebileceğini belirtir. Bu anlarda, ana trendi ve uzun vadeli hedefleri hatırlamak en büyük gücünüzdür. “Bu hikaye bitmedi, bu hikaye yeni başladı.”

4. Sonuç: Sakin Kalarak Öne Geçin

Bu rehber boyunca piyasa dalgalanmaları karşısında sağlam bir duruş sergilemenin temel prensiplerini ele aldık:

  • Düzeltmeler Normaldir: Piyasalar düz bir çizgide yükselmez. Düşüşler, yükseliş trendinin sağlıklı bir parçasıdır.
  • Duygusal Kararlar Tehlikelidir: Yatırımcının en büyük düşmanı piyasa değil, kendi korkusu ve açgözlülüğüdür.
  • Uzun Vadeli Bakış Açısı Korumadır: Fiyatlara değil, bir varlığı değerli kılan temel sebeplere odaklanmak sizi korur.

Piyasadaki düşüşler bir felaket değil, piyasanın doğal ritmidir. Bilgi ve sabırla donandığınızda, bu dalgalanmaları bir tehdit değil, fırsat olarak görürsünüz. Sakin kalan yatırımcı, uzun vadede her zaman bir adım önde olur.

21 Ekim 2025

Yatırım Dünyasında Paradigma Çöküyor


Piyasalar Hakkında Bildiklerinizi Unutun: Uzman Analizlerinden Çıkan 4 Şaşırtıcı Gerçek

Günümüz finans piyasaları, kafa karıştırıcı ve genellikle birbiriyle çelişen sinyallerle dolu. Altın, sert düşüşlerle manşetleri süslerken, teknoloji hisseleri imkansız gibi görünen zirvelere tırmanıyor ve kripto para dünyası, geleneksel finansın hamleleriyle yeni bir döneme giriyor. Geleneksel piyasa bilgeliği bu karmaşayı açıklamakta yetersiz kalıyor. Ancak yüzeydeki bu gürültünün altında, piyasaların geleceğini şekillendiren daha derin ve yapısal dönüşümler yatıyor. Bu makale, son dönemdeki uzman analizlerinden damıtılan en etkili ve sezgilere aykırı dört temel gerçeği ortaya koyarak, akıllı paranın nereye yönelebileceğine dair size daha net bir bakış açısı sunacak.


1. Altındaki Düşüş Bir Panik Sebebi Değil, Bir "Yeniçeri Yürüyüşü"

Altın ve gümüşte yaşanan son sert satışlar (ons altında %5, gümüşte %7.5'luk düşüşler), rallinin sona erdiği şeklinde yorumlansa da, analizlerin ortaya koyduğu net gerçek bunun bir panik sebebi olmadığıdır. Kâr satışlarının bahanesi, Trump'ın Çin'e yönelik gümrük vergileri konusundaki yumuşama sinyaliydi. Ancak uzmanlar bu durumu, analist Barış Soydan'ın isabetli benzetmesiyle, tarihteki "Yeniçeri yürüyüşü" olarak açıklıyor: İki adım ileri, bir adım geri. Bu düşüş, güçlü bir yükselişin ardından gelen sağlıklı ve beklenen bir düzeltmedir.

Altının uzun vadedeki gücünü besleyen temel ve yapısal nedenler ise yerli yerinde duruyor:

  • ABD Merkez Bankası (Fed) faiz indirimlerine başladı ve bu sürece devam edecek.
  • Dünya genelindeki merkez bankaları, ABD dolarına olan bağımlılıklarını azaltmak için altın rezervlerini artırmayı sürdürüyor.
  • Rusya-Ukrayna savaşı gibi devam eden jeopolitik riskler, güvenli liman varlıklarına olan talebi canlı tutuyor.

Analizler, bu yapısal dinamikler değişmediği sürece ana trendin yukarı yönlü olduğunu teyit ediyor.

"Altının yükselişinin arkasında çok daha derinde, çok daha yapısal sebepler var; o yapısal sebepler duruyor."

2. "Çok Yükseldi" Denen Teknoloji Hisseleri Aslında Daha Yolun Başında Olabilir

Bu "iki ileri, bir geri" prensibi sadece geleneksel varlıklar için değil, aynı zamanda en modern teknoloji yatırımları için de geçerli. Piyasa gözlemcilerinin dikkat çektiği bir başka ezber bozan durum ise teknoloji hisselerinde yaşanıyor. Yatırımcılar arasında yaygın bir kanı vardır: "Bir şeyin fiyatı çok yükseldiyse o alınmaz." Ancak uzman analizleri, bir varlığı yalnızca fiyatına bakarak ve bu artışın arkasındaki nedenleri incelemeden yargılamanın büyük bir hata olduğunu ortaya koyuyor.

Tıpkı altında olduğu gibi, teknoloji hisselerini de yukarı iten yapısal dinamiklerin başında yine Fed’in faiz indirim süreci geliyor. Ancak yapay zeka ve teknoloji hisselerindeki asıl hikaye, yavaşlamak bir yana, daha da hızlanıyor. Dev şirketler tarafından açıklanan devasa yatırımlar, rallinin bitmediğini, aksine yeni başladığını gösteriyor:

  • Google, Hindistan’da 15 milyar dolarlık bir yapay zeka altyapı yatırımı yapıyor.
  • Microsoft ve NCSC, büyük ölçekli bir yapay zeka altyapısı için Nvidia’dan 200.000 adet üst düzey çip sipariş ediyor.
  • AMD ve OpenAI gibi şirketler stratejik ortaklıklar kurarak büyük yatırımlar planlıyor.
  • Walmart ve OpenAI, yapay zeka destekli alışveriş sistemleri üzerinde iş birliği yapıyor.

Bu gelişmeler, mevcut yüksek fiyatların bir tavan değil, gelecekteki büyüme için yeni bir taban olabileceğini düşündürüyor. Analistlerin altını çizdiği gibi, bu hikaye henüz bitmedi; aslında daha yeni başlıyor.

3. Dev Bankalar Kriptoyu Yok Etmeye Değil, Beslemeye Geliyor

Goldman Sachs, Bank of America ve UBS gibi dünyanın en büyük bankalarından oluşan bir konsorsiyumun yeni bir blok zinciri ve stabil coin ödeme sistemi üzerinde çalıştığı haberi, ilk bakışta kripto yatırımcıları için bir tehdit gibi görünebilir. Ancak derinlemesine analizler, bu gelişmenin tam tersi bir etki yaratacağını, bir tehdit değil güçlü bir katalizör olacağını gösteriyor.

Geleneksel finans devlerinin bu adımı, tüm blok zinciri ekosistemini meşrulaştıran ve güçlendiren bir hamledir. Peki bu sistem mevcut projeleri nasıl “besleyecek”? Uzmanlara göre cevap basit: Bu girişim, devasa kurumsal sermayenin ve milyonlarca ana akım kullanıcının ekosisteme güvenli bir şekilde girmesi için gereken altyapıyı, yasal meşruiyeti ve güvenilir kanalları sağlıyor. Bu sermaye ve kullanıcı akışı, en başta Bitcoin ve Ethereum gibi yerleşik projelere fayda sağlayarak tüm pazarın büyümesini hızlandıracak.

"Böyle bir sistemin ortaya konulması, diğer kripto paraları yok etmeyecek; onları besleyecek ve özellikle Bitcoin, Ethereum, AVAX, Algo, Solana gibi alanlara girişleri hızlandıracak."

4. Türkiye’de Konut Fiyatlarını Asıl Kimin Şişirdiğine Dair Şok Edici Bir Örnek

Bazen piyasadaki en büyük yapısal bozulmaları anlamak için tek bir somut örnek yeterlidir. Türkiye'deki konut fiyatlarının neden kontrolden çıktığına dair Emlak Konut’un bir projesi üzerinden yapılan analiz, piyasayı asıl kimin yukarı ittiğine dair çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor.

Projedeki rakamlar, piyasadaki çarpıklığı net bir şekilde özetliyor:

  • Net 90 m² bir daire, 45 milyon TL’ye satılıyor.
  • Bu mülk için belirlenen aylık taksit ödemesi 1,5 ila 1,7 milyon TL arasında.
  • Daha küçük bir 1+1 dairenin fiyatı 17 milyon TL, aylık ödemesi ise 287.000 TL.

Buradaki asıl şok edici durum, devletle ilişkili bir kurumun, bölgedeki mevcut piyasa fiyatları 20–30 milyon TL aralığındayken, henüz inşa edilmemiş bir konutu 45 milyon TL gibi fahiş bir fiyattan satarak piyasayı bizzat yukarı çekmesidir. Bu durum, kaçınılmaz olarak tüm bölgedeki fiyatları yapay biçimde şişiriyor ve piyasa düzenleyici olması gereken bir kurumun, piyasa bozucu bir rol üstlendiğini gösteriyor.

"Devlet eliyle piyasayı yukarıya itiyorsunuz... O çevrede ev fiyatları 20-30 milyonda gezerken, sen daha yapmadığın evi 50 milyona satıyorsun ve piyasayı yukarıya itiyorsun."

Sonuç

Piyasaları gerçekten anlamak, günlük manşetlerin ve kısa vadeli dalgalanmaların ötesine bakarak yapısal eğilimleri analiz etmeyi gerektirir. Bu dört örnek, büyük bir ekonomik dönüşümün farklı parçalarını gözler önüne seriyor: Dolar hegemonyasından altının yeniden önem kazandığı çok kutuplu bir dünyaya; geleneksel endüstrilerden yapay zeka odaklı ekonomilere; ve merkezi finanstan blok zinciri tabanlı merkeziyetsiz sistemlere doğru bir kayma yaşanıyor.

Bir çöküş gibi görünen şey aslında sağlıklı bir düzeltme, bir balon gibi görünen durum yeni bir çağın başlangıcı ve bir tehdit olarak algılanan gelişme ise aslında bir katalizör olabilir. Bu karmaşık yatırım ortamında, siz kısa vadeli gürültüye mi odaklanacaksınız, yoksa bu altta yatan büyük dönüşümleri mi takip edeceksiniz?

Altın, Borsa ve Gözden Kaçan Riskler

Piyasaların Gürültüsünden Sızan 5 Çarpıcı Gerçek: 

Yatırımcılar için son dönem oldukça yorucu. Bir yanda altın her gün yeni rekorlar kırarken, diğer yanda Borsa İstanbul'daki sert dalgalanmalar kafa karıştırıyor. Tüm bunlara bir de ABD-Çin geriliminden gelen ve sürekli değişen küresel haber akışı eklenince, puslu bir havada yön bulmaya çalışmak kaçınılmaz oluyor. Peki, bu gürültünün arasında gerçekten ne oluyor? Piyasaların sesini kısıp, farklı uzmanların analizlerinden damıtılmış, çoğu zaman gözden kaçan en şaşırtıcı ve önemli beş gerçeği sizin için bir araya getirdik.

1. Altın Rallisinin Arkasında Sadece Beklentiler Değil, Somut Nedenler ve Tek Bir İsim Var

Altının durdurulamaz gibi görünen yükselişinin arkasında, komplo teorileri değil, üç temel ve somut dinamik yatıyor:

1. FED Faiz İndirimleri: ABD Merkez Bankası (FED), faiz indirim döngüsüne başladı ve piyasa bu indirimlerin devam edeceğini fiyatlıyor. Bu, faiz getirisi olmayan altın için en önemli destekleyici faktörlerden biri.

2. Merkez Bankalarının Alımları: Başta Çin olmak üzere, dünyadaki merkez bankaları döviz rezervlerini azaltıp sürekli olarak altın biriktirmeye devam ediyor. Bu stratejik alımlar, altına olan kurumsal talebi canlı tutuyor.

3. Jeopolitik Gerilimler: ABD ile Çin arasında yeniden alevlenen ticaret savaşı endişeleri, yatırımcıları "güvenli liman" olarak gördükleri altına yönlendiriyor.

Bu temel dinamiklere ek olarak, teknik tablo da önemli bir birikime işaret ediyor. Analist Selçuk Geçer'in belirttiği gibi, "altın kendisine bir taban oluşturuyor" ve 4200-4500 dolar dar bandında bir süre gidip gelerek bir sonraki büyük hamlesi için güç topluyor.

Ancak bu yapısal nedenlerin ötesinde, piyasanın kısa vadedeki kaderi tek bir ismin iki dudağının arasına sıkışmış durumda: Donald Trump. Trump'ın bir hafta Çin'e "%100 gümrük vergisi" tehdidi savurup, bir sonraki hafta bunun "sürdürülebilir olmadığını" söylemesi, piyasada 140 dolarlık ani düşüş ve çıkışlara neden olabiliyor. Altının bir sonraki büyük hamlesi, bu ay sonunda Trump ve Çin Devlet Başkanı arasında Güney Kore'nin başkentinde yapılacak kritik görüşmenin sonucuna bağlı olacak. Anlaşma olursa bir kâr satışı, anlaşmazlık devam ederse yeni rekorlar görmemiz muhtemel.


2. Gümüşteki Ani Fırlayışın Sebebi Spekülasyon Değil, Fiziksel Kıtlıktı

Geçtiğimiz haftalarda gümüş, altından bile daha hızlı yükselerek ons başına 54,5 dolarlık tarihi zirvesini gördü. Bu ani ve sert yükselişin arkasında ise spekülatif bir köpükten çok daha somut ve şaşırtıcı bir neden vardı: Fiziksel kıtlık.

Hikayenin merkezi, dünyanın en büyük kıymetli metal piyasalarından biri olan Londra. Hindistan ve yatırım fonlarından (ETF) gelen yoğun talep karşısında, Londra piyasası alıcılara teslim edecek yeterli fiziki gümüş bulamadı. Bu arz sıkıntısı, fiyatların bir anda fırlamasına neden oldu.

Peki sorun nasıl çözüldü? Bu arz açığı, kelimenin tam anlamıyla "uçaklar dolusu gümüş taşınarak" kapatıldı. Reuters'in aktardığına göre, "birkaç haftada 1000 tondan fazla gümüş Londra'ya... giriş yaptı" ve bu devasa transferle sorun çözüldü. Arz problemi ortadan kalkınca, gümüş fiyatlarındaki aşırı oynaklık dengelendi ve fiyatlar 52 dolar seviyelerine geri çekildi. Bu olay, piyasalarda fiyat hareketlerinin her zaman görünenden daha derin ve yapısal nedenleri olabileceğini gösteren mükemmel bir örnek teşkil ediyor.


3. Borsa İstanbul 'İyi Haber' Değil, 'Daha Kötüsü Olmaz' Beklentisini Satın Alıyor

Borsa İstanbul'da son günlerde görülen yükseliş, çoğu zaman sanıldığı gibi somut ve pozitif bir haber akışından kaynaklanmıyor. Aksine, piyasanın karşı-sezgisel bir mantığı işliyor: Belirsizlik dönemlerinde "daha kötü bir senaryonun yaşanmayacağı" beklentisi satın alınıyor.

Örneğin, geçtiğimiz hafta Perşembe günkü Merkez Bankası faiz kararı ve Cuma günkü CHP kurultay davası gibi iki kritik dönemeç öncesinde yatırımcılar, bu olaylardan piyasayı sarsacak olumsuz bir sonuç çıkmayacağına oynayarak pozisyon aldılar. Bu, piyasa psikolojisinin temel bir dinamiğidir: Önemli olaylar öncesinde beklenti satın alınır ve olay gerçekleştikten sonra, sonuç ne olursa olsun, genellikle "beklentinin satıldığı" bir kâr realizasyonu görülür. Bu durum, mevcut yükselişin neden sağlam temellere dayanmadığına ve kırılgan olabileceğine de işaret ediyor.

Bu beklenti alımları yaşanırken, Emre Şirin'in altını çizdiği daha karanlık bir tablo işliyordu: Küçük yatırımcıyı silkeleyerek "cebindeki son kuruşun alınmaya çalışıldığı" bir süreç. Şirin'e göre bu düşüşler, büyük oyuncular için bir toplama fırsatıydı:


"...özellikle benim de çok sert bir şekilde borsada soygun var diyerek küçük yatırımcının yıpratıldığı cebindeki kalan son kuruşun alınmaya çalışıldığı bu tabloda birileri mutlaka topladı..."


4. Asıl Büyük Risk Hisse Senedi Değil, Ani Bir Kur Şoku Olabilir

Yatırımcılar günlük borsa veya altın hareketlerine odaklanırken, uzmanlar çok daha büyük ve sistemik bir riske dikkat çekiyor: Potansiyel bir kur şoku.

Türkiye'nin bir yıl içinde ödemesi gereken kısa vadeli dış borcu 226,5 milyar dolarlık rekor bir seviyede bulunuyor. Merkez Bankası'nın bu borcu doğrudan karşılayabilecek net rezervleri ise bu rakamın oldukça altında. Bu tablo, matematiksel olarak basit bir gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye'nin mevcut rezervleri, kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamaya yetmiyor. Bu durum, uzmanların "her an tetiklenebilecek bir kur şoku" olarak adlandırdığı sistemik bir riski masada tutuyor.

İşte bu temel risk nedeniyle birçok uzman, portföylerde dövize endeksli varlıkların ağırlığının artırılmasını öneriyor. Altın, gümüş, Amerikan borsaları ve kripto paralar gibi varlıklar, TL bazlı risklerden korunmak için birer kalkan görevi görüyor. Bu varlıkların değeri hem kendi küresel dinamiklerinden hem de olası bir kur artışından besleniyor.


Analist Selçuk Geçer'in bu konudaki uyarısı oldukça çarpıcı:

"bir sabah uyandığınızda doların 100 liranın üzerinde olduğunu görebilirsiniz niye bu riski alasınız ki"


5. En Büyük Düşmanınız Piyasa Değil, Kendi Sabırsızlığınız

Farklı görüşlere sahip olsalar da tüm uzmanların ortaklaştığı belki de en önemli konu yatırımcı psikolojisi ve doğru stratejinin önemidir. Piyasalardaki dalga boylarının giderek arttığı bu dönemde, özellikle kaldıraçlı ve kısa vadeli "al-sat" işlemleri, küçük yatırımcının birikimlerinin erimesine ("pul olmasına") neden olan en büyük tuzak olarak öne çıkıyor.

Peki doğru strateji ne? Cevap, uzmanların analizlerinde ortaklaşıyor: "Orta ve uzun vadeli konjonktürel işlemler yapmak." Yani, anlık fiyat hareketlerine kapılmak yerine; bir varlığın neden yükseldiğini veya düştüğünü anlamak, küresel gelişmeleri takip etmek ve en az 1 yıllık bir vizyonla yatırım yapmak. Bu felsefenin en somut mottosu ise Emre Şirin'in borsadaki son sert düşüşler sırasındaki çağrısında gizli:

"satma topla sabret".


Yani, büyük resme odaklanıp sabırla biriktirmek, düşüşleri panik satışları yerine kademeli alım fırsatı olarak görmek ve psikolojiyi sağlam tutmak, piyasanın tuzaklarına düşmeden kazanca ulaşmanın en güvenilir yolu olarak gösteriliyor.


Sonuç

Ele aldığımız bu beş nokta, piyasalardaki günlük gürültünün ve fiyat dalgalanmalarının ardında çok daha büyük ve yapısal dinamiklerin işlediğini açıkça gösteriyor. Altındaki ralliden borsanın psikolojisine, gümüşteki fiziki kıtlıktan Türkiye'nin kur riskine kadar her başlık, kısa vadeli panik veya coşku yerine, büyük resmi gören sabırlı bir stratejinin ne kadar hayati olduğunu kanıtlıyor.

Altın-Gümüş-BİST-Nasdaq-BES Uzman Görüş ve Değerlendirmeleri

Yatırımcının Pusulası: Altın 6.000 Doları Hedeflerken Borsa İstanbul’daki Oyunun Sonu ve Kritik Hamleler

Küresel piyasalar yeniden fırtınalı bir döneme giriyor. Ticaret savaşları, merkez bankalarının faiz indirimleri, jeopolitik riskler ve Trump faktörü… Hepsi bir araya geldiğinde, yatırımcı için hem fırsat hem de büyük bir sınav dönemi doğuyor. Türkiye’de ise Merkez Bankası kararları, siyasi belirsizlikler ve yüksek faiz ortamı, yatırımcının yön bulmasını daha da zorlaştırıyor.

Altın: 6.000 Dolar Söylentisi Gerçek Olabilir mi?

Altın cephesinde rüzgâr güçlü esiyor. Barış Soydan’a göre, altın 4.300 dolar eşiğini aşarak rekor tazeledi. Bu yükselişi tetikleyen faktörler; Fed’in faiz indirimi sinyalleri, merkez bankalarının altın alımları ve ABD–Çin ticaret gerilimi. Selçuk Geçer ise çıtayı daha da yükseltiyor: “Altın 4.500’ü kırarsa hedef artık 6.000 dolar olur.” diyor. Bu beklentinin arkasında, Trump’ın politikalarının dolara olan güveni zedelemesi ve devletlerin rezervlerini altına kaydırması var. Tunç Şatıroğlu teknik olarak trendin hâlâ yukarı yönlü olduğunu vurgularken, Emre Şirin kısa vadede geri çekilme ihtimaline dikkat çekiyor. Yani sabır, bu dönemde en değerli yatırım aracı olabilir.

Gümüş: Düzeltme Dalgası mı, Yeni Bir Fırsat mı?

Altına kıyasla daha oynak bir piyasa olan gümüşte de hareketli günler yaşanıyor. 54,5 dolar seviyesini gören gümüş, ardından 52 doların altına sarktı. Barış Soydan, bu düşüşün geçici olduğunu, Londra’daki fiziki arz sıkıntısının çözülmesiyle fiyatın denge bulduğunu söylüyor. Tunç Şatıroğlu teknik olarak trendin korunduğunu, pozisyonların tutulabileceğini belirtiyor. Emre Şirin ise uzun vadede gümüşün altını geride bırakabileceğini, ancak kısa vadede temkinli olunması gerektiğini hatırlatıyor.

Amerikan Borsası: Fırsat mı, Tuzak mı?

ABD borsalarında karışık bir tablo var. Trump’ın gümrük vergilerinde geri adım sinyali ve Fed’in yumuşak politikalarıyla endeksler toparlanıyor. Ancak serbest fonlardaki yüksek risk hâlâ masada. Barış Soydan, bazı fonların hızlı kazançtan sonra sert düşüşlerle yatırımcıyı vurabileceğini belirtiyor. Tunç Şatıroğlu, Nasdaq’ın yeniden “al sinyali” verdiğini söylerken, Selçuk Geçer portföy çeşitlendirmesi yapan yatırımcılara Amerikan hisselerini öneriyor. Teknoloji, yapay zekâ ve sanayi hisseleri hâlâ cazip görünüyor ama dikkat: bu piyasa hızlı kazandırdığı kadar, hızlı da kaybettiriyor.

Borsa İstanbul: Dalgalı Deniz, Sabırlı Kaptan Arıyor

Borsa İstanbul, haftaya umutla başladı ama yatırımcıların gözü Merkez Bankası faiz kararında. Barış Soydan, piyasaların bu dönemde “olumluyu fiyatlama” eğiliminde olduğunu söylüyor. HSBC’nin bankalara verdiği “al” tavsiyesi de borsayı destekliyor. Ancak Emre Şirin, küçük yatırımcının bu süreçte yıprandığını, panikle satış yaptığını belirtiyor. Büyük yatırımcılar ise bu panikten yararlanarak hisseleri topluyor. Şirin’in mesajı net: “Satma, topla, sabret.” Tunç Şatıroğlu da teknik olarak 4 saatlik grafiklerde teyit beklenmesi gerektiğini söylüyor. Kısacası, borsa şu anda sabırlıların oyunu.

Portföy Dengesi: TL Baskısında Akılcı Dağılım

Selçuk Geçer’in en sert uyarısı kur riskiyle ilgili: “Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu 226 milyar dolar, rezervler zayıf. Dolar bir gün 100 TL’yi görebilir.” Bu nedenle Geçer, portföyün büyük kısmının dövize endeksli varlıklarda tutulmasını öneriyor. Barış Soydan da benzer bir uyarı yapıyor; faiz indirimlerinin devam etmesi halinde TL’nin cazibesinin düşeceğini söylüyor. Emre Şirin ise Hazine’nin yüksek faizle borçlanmasının yatırımcı açısından risk sinyali olduğunu hatırlatıyor. Bu ortamda tek bir kazanan var: iyi planlanmış, sabırlı, çeşitlendirilmiş portföyler.

Son Söz: Yatırımda Akıl, Sabır ve Psikoloji

Altın, gümüş, borsa ya da döviz… Hangisine yatırım yaparsanız yapın, asıl kazanç soğukkanlı kalmaktan geçiyor. Kriz dönemlerinde telaşla karar veren yatırımcı, fırsatı kaçırır. Bu dönemde yatırımcının pusulası net olmalı: bilgi, sabır ve psikoloji. Çünkü piyasalarda her fırtına, bir sonraki sakinliğin habercisidir.